Terörle mücadele sadece bir askeri mesele değildir.
Terörün askerî boyutu ile zaten 23 senedir uğraşılıyor.
Karşımızda, Gayri Nizami Harp taktik ve tekniklerini kullanan bir terör organizasyonu var. Bununla mücadele yöntemlerini dünyada en iyi bilen ordu, Türk Silahlı kuvvetleridir. Buna rağmen gelinen nokta bugün bellidir.
Son bir ayda, terör eylemlerinin etkinliğinin ve şehitlerimizin sayısındaki artışın sebebi; muhtemelen, daha iyi eğitilmiş, Türkiye ve Irak topraklarındaki ana üslere bağlı olarak ve sınır hattının iki yanındaki sınıra yakın harekât üslerinde, süratle toplanıp harekât icra edebilen ve akabinde dağılabilen bir yapı ile karşımıza çıkmasıdır. Yani, özel birlik niteliklerine sahip unsurların devreye sokulmasıdır.
Ayrıca bu unsurların, bizim birliklerimizin haberleşme emniyetini ihlal etmelerinden yararlanmalarının yanı sıra, İsrail ve ABD haber toplama imkanları ile desteklenmesinin de eylemlerinin etkisini arttırdığı anlaşılmaktadır. İntikal halinde açık muhabere yapan veya şifreleri deşifre olmuş kodlarla haberleşen birlikler, terör örgütlerinin arayıp da bulamadıkları pusu hedefleridir.
İhtiyacımız, sınırlarımız içinde kırsal alandaki terör üs ve tesislerine baskı sürdürülürken; eğitimimizi ve güvenlik tedbirlerimizi arttırarak, ayrıca iyi bir istihbarat ağı oluşturarak, etkili eylemleri yapan örgütü çözmek ve akabinde, özel birliklerle, özel harekât teknik ve taktikleri kullanarak, sınır ötesine bir askeri harekât icra ederek, bölücü terörün askeri kanadını bertaraf etmektir.
Örgütün askeri yapılanmasını çökertmek, Türkiye?yi hedefine ulaştırır mı? Yani bölücü terörü ortadan kaldırır mı ? HAYIR!..
Mesele, sadece dış desteğin ortadan kaldırılma meselesi de değildir.
PKK?nın ABD?nin lojistik desteği; batı ülkelerinin himayesi; İsrail?in eğitim ve teknik desteği; Irak?ın ve özellikle Kuzey Irak Yerel Kürt Yönetiminin sağladığı üs ve tesis kolaylığı ile varlığını devam ettirdiği bilinen bir gerçektir.
Bu gerçek bu gün ortaya çıkmış bir durum değildir.
Meseleye sadece bu iki pencereden bakarsak, tehdidi ortadan kaldıramayız.
Devlet olarak yaramız varsa, kaşıyan devlet çok olur. Önce yaramızı tedavi etmemiz gerekir.
Ülkemizde yükselen bir Kürt milliyetçiliğinin bulunduğu; bu milliyetçiliğin, etnik değerlerini yaşamak isteyen bir milliyetçilik olduğu; eğer bu istekler karşılanmazsa, bu gün çok az bir Kürt milliyetçisinin savunduğu, Türkiye topraklarında ayrı bir devlet kurma düşüncesinin daha geniş bir tabana yayılabileceğini unutmamak gerekir.
Kürt milliyetçiliğinin karşısına Türk milliyetçiliği ile çıkılırsa, sonunda kavmiyetçi bir kavgaya ulaşılır. Vatanımız üzerinde milletimizin ortak çatısını, tarih birliği ve şuuru, ümit birliği ve İslâm dini olmalıdır.
Bu anlayışla; meselenin çözüm yerini TBMM kabul edip öncelikle; bölgenin sosyo-kültürel, ekonomik, siyasî ve coğrafî sorunlarını masaya yatırıp; bölge milletvekilleri, bölgenin kanaat önderleri ve mahalli idare temsilcilerinin de içinde bulunduğu bir komisyonda incelenmeli; mutabakat sağlananlardan gerekenler için yasal ve anayasal düzenlemeler yapılmalı ve süratle uygulamaya sokulmalıdır.
Meselenin bu boyutu üniter devlet yapımız ve toprak bütünlüğümüz için hayati öneme haizdir.
Sonuç olarak bölücü terörün hayat bulduğu üç alan bulunmaktadır. Bunlar özetle:
Ülkemizi tehdit eden bölücü terör belasının çözülmesi, bu sorunlu alanlar üzerinde topyekün bir mücadelenin eş zamanlı olarak ve cesaretle başlatılıp, kararlılıkla sürdürülmesi ile mümkündür. Bu değerlendirmemiz, 18 Ekim Tarihli ?Sınır Ötesi Harekât, Terörle Mücadele Teknik ve Taktiklerine Uygun Yapılmalı? başlıkla yazımızla birlikte anlam kazanacaktır. 23 Ekim 2007
Adnan Tanrıverdi
Emekli Tuğgeneral
ASDER Gnl.Bşk.