Karşı Darbe Sendromu (16 Şubat 2009)

KARŞI DARBE SENDROMU 

Karşı darbe, darbecilerin korkulu rüyası olsa gerek.

Karşı devrim de, devirimcilerin kabusu olmalı.

Meslek hayatım boyunca (1964:1996), Bir Muhtura (12 Mart 1971) dönemi ve bir de ihtilal (12 Eylul 1980) dönemi yaşadım. Bir de Post Modern Darbenin (28 Şubat 1997) hazırlığına şahit oldum. Son darbeden nasibini alanlardanım. Tasfiye kapsamı içinde, ama kadrosuzluk gerekçe gösterilerek, beklenenden erken emekliye sevk edildim. Konuyu, erken emeklililten şikayet için değil, darbecilerin ruh halini şahsımda yaşamadığımı belirtmek için açtım. 

 

12 Mart Muhtırasında, Üsteğmen rütbesinde, Tatvan'da görevliydim. Şarkın bu şirin kazasında, nelerin olup bittiğini anlayamadan, etrafımızdan akranımız ve devre arkadaşımız genç subaylar birer ikişer tutuklanıp götürüldüler. Mamak ceza evine konuldular. Bu genç subaylar Şafakçılarmış. Ordu içindeki gizli örgütlenmenin adı.

Muhturadan 21 sene sonra, şahsen komutanlığını yaptığım Maltepe'deki 2. Zırhlı Tugayın sorumluluğundaki Askerî Ceza Evinden, Mahir Çayan'ı kaçıran, gizli örgütün üyeleri imişler.

Bir yıl önce Tatvan'dan, batıda başka bir göreve atanmış olan Tümen Komutanımız da bu sol ihtilal örgütünün lider kadrosu içindeymiş. Lider kadrosu tasfiye oldu. Genç subaylar ceza alarak ordudan ihraç edildi. Sonradan genel aftan yararlandılar. Bir siyasî partiden milletvekili olup, Genel Başkan Yardımcılığına kadar yükselen bir arkadaşımda bunlardandı.12 Mart Muhturasını verenler tasfiyeyi gerçekleştirmeselermiş, tasfiye olanlar sol bir ihtilal yapacaklarmış.

Hasılı biz, ne 12 Mart'ı yapanların, ne de tasfiye edilenlerin içinde değildik.

 

12 Eylül 1980 tarihinde, mümtazen terfi etmiş çiçeği burnunda binbaşı rütbesinde iken Harp Akademilerinde Öğretim üyesi görevinde idim.

Erzincan'da, 3. Ordu Karargahında Harp Akademilerine girecek subaylar için hazırlık kursu verirken, kursun bitiminden bir hafta önce, İstanbul'a çağırıldım. Otobüsle yolculuk yaparken, yolda ihtilal haberini aldım.

Harp Akademilerine dönüşte, bir kısım öğretim üyeleri ile ikinci sınıftaki öğrenci subayların, İstanbul Belediyesinde görevlendirildiklerini öğrendim. Biz bir kısım öğretim üyesi arkadaşımız ile birlikte o yıl öğrenime başlayacak birinci sınıfların öğretim programlarını yürütmek için aslî vazifemizi yapmak üzere Harp Akademilerinde kalmıştık.

Yani, muhturacılıkta, darbecilikte ve örgütcülükte tecrübemiz yok.

 

Ama, yaşadıklarımız, darbeciliğin ve özellikle de, iktidarı teslim ettikten sonraki kısmının darbeciler için çok zor olduğunu anlamamıza yetmiştir. İş hayat memat meselesine dönüşüyor.

Darbeciler iktidarı teslim edip aktif görevden ayrıldıktan sonra, çivili eyer koşulmuş atın üzerindeki biniciler gibi oluyorlar. Attan düşmemeleri için insan üstü gayret göstermeleri gerekiyor.

Böyle olmasa, aktif görevden ayrıldıktan dokuz yıl sonra, 75 yaşına gelmiş bir insan, tamamen meşru prosedür içinde seyreden bir Cumhurbaşkanlığı seçimini engellemek için, bazı parti başkanlarını neden tehdit etsin. Bu tehdidin ses bantları ortada dolaşırken, yani emekliliğinden dokuz sene sonra bile, devletin meşru işleyişine müdahale için canhıraş gayret gösterdiği gözler önünde iken, neden 28 Şubat darbe değildir açıklamaları yapsın. Hem de 28 Şubat, bizzat içinde olanlar tarafından ?Postmodern Darbe?, ?Demokrasiye Balans Ayarı?, ?Silahsız Kuvvetlerle Darbe? olarak vasıflandırılırken.

Ne gibi tehditlerle olduğu bilinmeyen ikazlar sonucunda, iki parti lideri Meclise girmeyerek, Anayasa Mahkemesine yapılacak itiraz için uygun ortamı oluşturdukları halde, Eski Genelkurmay Başkanı, bunlardan biri hakkında neden yakışıksız sözler söylesin.

Endişe, Milletin seçeceği Cumhurbaşkanları da, darbecileri gizli-açık korumayacağı ve gayri meşru davranışlarından dolayı yargı önünde hesap verme ihtimalinin yüksek olmasından dolayıdır.

 

Bunun için, Ülke 1960 ihtilalinden sonra fasit daire içine girmiştir.

Darbeciler, iktidardan ayrılırken, kendilerini güvenceye alacak tasfiyeleri yapmış, yeni örgütlendirmeleri ve kadrolaşmaları oluşturmuşlar; yeni bir darbe eskilerin kurtarıcısı olmuş, yeni darbe veya müdahalelerle eskiler rahatlarken, yeniler de kendi geleceklerini teminat altına alacak yeni örgütlenmeyi oluşturmuşlardır. Her yeni örgüt bir ideoloji dürtüsü ile hareket etmiş, ama darbeyi yaptıktan sonra da devrilme korkusu yeni örgütlenmelere sebep olmuştur.

Darbecilerin hayat ve itibar kaygısı, darbe ortamının ve tehdidinin canlı tutulması ihtiyacını doğurmuş; siyasî iktidardaki kaymalar ve eksen değişiklik teşebbüsleri, müdahaleler ve dayatmalarla önlenmeye çalışılmıştır.

Ergenekon Operasyonuna kadar hiçbir darbe ve müdahale kadroları yargılanamamıştır. Bunun için de darbe zinciri kırılıp fasit daire parçalanamamıştır. Ergenekon yargılamasının 28 Şubat sorumlularını da kapsaması halinde darbe fasit dairesi kırılabilecektir. 28 Şubatın liderlerine ulaşılmadan Ergenekon Dosyası kapanamaz.

Örgütlenmenin üst kademesi soruşturmanın kendilerine ulaşmaması için bütün imkanlarını devreye sokmaya çalışıyorlar. Yargıyı bulandırmak ve Silahlı Kuvvetlerin üst kademesini, meseleyi kapatmak için, devreye sokacak komplolar düzenlemeye çalışıyorlar.

Gizli faaliyetlerde bulunan kişiler, güvenlik güçleri tarafından yakalandıkları zaman açıklamak üzere, durumlarına uygun meşru ve inandıcı bir hikaye hazırlarlar. Buna maske-mazeret denir. Susmazlar, konuşurlar, ama söyledikleri doğru olmaz. Bazen de kasıtlı olur.

İbrahim Şahin'in ifadeleri, Ergenekon'un üst kadroları tarafından, Genelkurmaya karşı hazırlanmış bir komplo izlenimini vermektedir. Ne söyleneceğini önceden bilenler, ilgili şahıs ifade verdikten sonra, kurguladıklarını sanki savcılıktan sızdırılmış gibi basına ulaştırabilirler. Bir taş ile iki kuş vurulmuş olur. Hem yargı, hem de Genelkurmay töhmet altına sokulabilir. Ayrıca birbirlerine karşı da güvensizlik oluşturulabilir. Herkesin çok dikkatli olması gerekir.

Diğer bir mevzu; tutuklu bir kişi, rütbesi ve makamı ne olursa olsun, jandarmanın nezaretinde iken, sağlık kuruluşu beğenmeme gibi bir lüksü olamaz. Ancak nezaret eden güvenlik biriminin komutanı, hastayı nereye götüreceğine dair emir almışsa, hastanın yolunu GATA'ya kadar uzatabilir. Bu da Ergenekon üst yönetimine Jandarma Genel Komutanlığının, yani Genelkurmay Başkanlığının rüşveti olsa gerek. Savcının, Cezaevi Müdürünün ve Jandarmanın izni olmadan, hastalar kendilerini, istedikleri sağlık kuruluşuna sevkettirebilirler mi?

Genelkurmay Başkanlığının, Ergenekon Üst Kademesi tarafından zorlandığını zannediyoruz. Genelkurmay Başkanımızdan, blöflere ve tehditlere pabuç bırakmamasını, yargılanmanın selameti için gayret göstermesini, bilinenlerin yargı ve kamuoyu ile paylaşılmasını bekliyoruz. Paylaşırsanız, büyük destek alırsınız, paylaşmaz ve kol kırılır yen içinde kalır derseniz, siz de ilerde hesap vermek durumunda kalırsınız.

Kişiler ve mesai arkadaşlarımızdan önce, Millete olan vefa borcumuzu ödememiz gerekir. 13 Şubat 2009

Adnan Tanrıverdi

E.Tuğgeneral

ASDER Gnl. Bşk.

Paylaşmak ister miydiniz?

Submit to DeliciousSubmit to DiggSubmit to FacebookSubmit to Google BookmarksSubmit to StumbleuponSubmit to TechnoratiSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn