İktidarın Asker Açılımı (12 Şubat 2013)

DARBE YARGILAMALARI

TSK'YI ASLİ GÖREVİNE DÖNDÜRECEK

Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın, darbe zanlısı askerlerin tutuklu yargılanmalarının verdiği rahatsızlığı ifade eden beyanatları bu meselenin tarafımızdan da değerlendirilmesine sebep olmuştur.

Meselenin üç boyutu var.

İnsani boyut.

Adaletin tahakkuku.

Yargılamaların Silahlı Kuvvetlerin muharebe gücüne etkisi.

İleri yaşlarında darbe planlamak gibi ağır bir suçtan dolayı tutuklu olarak yargılanmalarının kendilerine verdiği ıstırabı; insan, meslektaş ve yakın arkadaş olarak benliğimizde hissetmemek mümkün değildir. Keşke üzerlerine atılan iddialara hiç muhatap olmasalardı. Ciddi bir kalp ameliyatı geçirmiş olan Ergin Saygun Paşa'ya şifalar dilerim. Tez zamanda sağlığına kavuşur inşaallah.

Adalet penceresinden baktığımızda;

Cumhuriyet tarihinde cereyan eden askeri darbe ve müdahaleleri düşünmeden, bu kalkışmaların Türk Milleti, Devleti ve Silahlı Kuvvetlerinde açtığı yaraları ifade etmeden, yargılamanın gerekip- gerekmediği hakkında fikir yürütmemiz doğru olmaz.

Cumhuriyet Dönemi askeri darbelerinin babası 27 Mayıs Askeri Darbesidir. Silahlı Kuvvetler içinde oluşmuş bir CUNTA tarafından, hem Silahlı Kuvvetlerin üst kademesine, hem de siyasi iktidara ve mensup olduğu partinin milletvekillerine karşı yapılmıştır. Darbe, muhataplarına uzun ve aşağılayıcı bir yargılama ile üç idam ve ağır hapis cezaları getirmiş ve Silahlı Kuvvetlerden 235 general ve 4177 üst rütbeli subay tasfiye edilmiştir.

12 Mart 1971 Muhtırası, Silahlı Kuvvetlerin en üst kademelerine ulaşmış 1960 İhtilalinin genç generalleri tarafından, emir komuta zinciri içinde hükümete verilmiş, meşru hükümet düşürülmüş, siyasi istikrar bozulmuş, 09 Mart 1971 tarihinde yapmayı planladıkları ?Milli Demokratik Devrimci? sol darbenin lider ve planlayıcıları ile sol görüşü benimseyen 600 subay ve astsubay Silahlı Kuvvetlerden tasfiye edilmiştir.

12 Eylül 1980 Darbesi; önceki darbe ve Muhtıranın takipçisi olan, Silahlı Kuvvetlerin üst kademesi tarafından, emir komuta zinciri içinde, iktidar-muhalefet, sağ-sol ayırımı yapmadan bütün siyasi parti ve ideolojileri hedef almış, siyasi  patilerin yönetici kadrosu Zincirbozan Kışlasında 121 gün göz altında tutulmuş, 650 000 kişi gözaltına alınmış, 230 000 kişi yargılanmış, 517 kişi idama mahkum edilmiş, 50 kişinin idam cezası infaz edilmiş ve siyasi partiler siyasi faaliyetten men edilmiş, sol görüşlü 4891 kişi kamu görevlerinden, 73 öğretim üyesi Üniversitelerden, 397 si subay 176 si astsubay olmak üzere 563 kişi de Silahı Kuvvetler'den tasfiye edilmiştir.

28 Şubat Post Modern Darbesi; diğerlerinden farklı olarak, siyasileri kullanarak Milletin Manevi değerleri ve yapısının köküne indirilmiş bir darbedir. İslâmî inancını hayat tarzı olarak benimsemiş bütün insanları, iktidardan, Silahlı Kuvvetlerden, yargıdan, Devlet Bürokrasisinden, eğitim kadrolarından, emniyet teşkilatından, üniversite öğretim kadrolarından, üniversite öğrenciliğinden, ilahiyat fakültelerinden, imam hatip orta okul ve liselerinden, meslek odalarından tasfiye etmiştir. Esnaf ve sanatkarlar dahi hedef haline getirilmiştir. 

28 Şubat Sürecinde; sadece Silahlı Kuvvetlerden 376 sı sb., 506 sı astsb. olmak üzere 882 kişi tasfiye edilmiştir.

Geçmiş darbeler yürürlükteki darbelere cevaz veren mevzuattan güç alarak, Milletin çoğunluğunun inancını tehdit gören ideoloji mensuplarının oluşturduğu cuntalar tarafından, siyasi istikrarın bozulduğu dönemlerde; öncelikle Silahlı Kuvvetler içindeki darbecilerin ideolojilerini benimsemeyen mensuplarının tasfiyesi ile darbeci ideolojinin bütün Silahlı Kuvvetlere hakim hale getirilmesini müteakip gerçekleşmiş, darbeden sonra tasfiye tamamlanmış, iktidar sivillere teslim edilirken de, mukabil darbeye karşı yeni cuntalar oluşturularak Silahlı Kuvvetlerin yönetimi, cuntalar adına emin ellere teslim edilmiştir.

Ergenekon, Poyraz köy, Balyoz ve Casusluk Davalarında yargılananlar ise 28 Şubat Cuntasının Post Modern Darbe sırasında kullandığı, görevden ayrılmadan önce de Silahlı Kuvvetlerin yönetimini teslim ettiği cuntanın elemanları olması kuvvetle muhtemeldir.

Balyoz plan seminerine, hazırlanan darbenin provası olarak bakılmalıdır. Gerçekleşseydi, 28 Şubat Darbesinin eksik bıraktığı tasfiyeyi tamamlayacaktı. Bu nedenle, darbe teşebbüs iddiası ile açılan davalar selametle devam ettirilmeli, Silahlı Kuvvetler içindeki uzantılarına ulaşması sağlanmalı ve 28 Şubat 1997 Darbesine bulaşanlar da yargı önüne getirilmelidir.

Muvazzaf ve emekli darbe zanlısı askerlerin tutuklu mu, tutuksuz mu yargılanması hususu ise; emekli de olsa, açığa da alınsa, darbeci cunta mensuplarının , Silahlı Kuvvetlerde muvazzaf olarak görev yapmakta olan cunta mensupları üzerinde otoritesinin devam ettiği gerçeği dikkate alınarak değerlendirilmelidir.

27 Mayıs 1960 Darbesini yapan Cuntanın etkin mensubu, Milli Birlik Komitesinin üyesi, Harp Okulu Komutanı iken 22 Şubat 1962 Darbe girişiminin lideri Merhum Albay Talat Aydemir, aktif görevden alınmasına rağmen, 21  Mayıs 1963 Darbe girişiminde, Örgütünün içerideki uzantıları vasıtasıyla Kara Harp Okulu Öğrencilerini, teşebbüsüne aktif olarak alet edebilmiştir.

Darbe teşebbüs iddiası ile yargılananlar muvazzaf görevde bırakılamayacakları gibi, muvazzaf cunta uzantıları ile de iletişim kurma imkanından mahrum bırakılmalıdırlar. Bunun için açığa alma,  evinde etkin gözetim veya tutuklu yargılanma seçenekleri ilgili kişinin durumuna göre uygulanabilmelidir.

Genelkurmay Başkanları terör örgüt lideri olabilir mi?

Silahı ile dağa çıkan bir kişinin zararı ulaşabildiği birkaç kişiye dokunabilir. Ama Ülkenin savunulması için kendisine teslim edilen orduyu ve silahları Milletine ve onun iradesine karşı kullanmayı hesap ederek Silahlı Kuvvetlerin içinde farlı bir şekilde örgütlenmiş bir kişi, Genelkurmay Başkanlığı Makamına ulaşabilirse ve kurduğu örgütü bütün Silahlı Kuvvetlere hakim hale getirip darbe planını devam ettirirse, hangi yasal bahaneye dayanırsa dayansın, bu kişinin zararı bütün Millete ve Ülkeye dokunmaz mı? Bu kişi ve kendine bağlı cunta, dağa çıkan silahlı örgütten daha tehlikeli olmaz mı? Bu kişi hem Genelkurmay Başkanı, hem de Darbe Örgütünün Lideri olmaz mı?

Terör örgütü liderliği, aşağılayıcı ve işin çapını küçültücü bir sıfatlandırma olarak görülmeli,  tanımladığımız konumda olanlar ?DARBE CUNTASI LİDERİ? olarak vasıflandırılmalıdır. 

Darbecilere bakış açımız böyle olur ise taşlar yerli yerine oturmuş olur. Aksi halde darbecilerin ve darbelerin önü alınamaz.

Kendi menfaatlerini bizim Ülkemizin zayıf kalmasında gören devletler, Silahlı Kuvvetlerimizin halkımızla uğraşmasını, iç güvenlik meseleleri ile boğuşmasını ve siyasi mücadelelerin içine girerek darbelerin peşinde koşmasını isterler ve böyle olması için servetler harcarlar.

Bu nedenlerle, darbecilerin yargılanmalarını mahkemelere bırakarak, Millet olarak gayretlerin bütünü, Milletimizin iradesi dışındaki oldu bittilerin önlenmesi ve Silahlı Kuvvetlerimizin dış tehditlere yönlendirilmesi istikametinde birleştirilmelidir.

Darbe teşebbüsü iddiası ile yargılanan general, subay ve astsubay miktarı Silahlı Kuvvetlerin vazifesini yapmasına menfi etki yapar mı?

Tek kelime ile Yapmaz.

Çünkü Silahlı kuvvetlerde her rütbe sahibine, iki üst rütbenin görevini yapacak şekilde eğitim verilmektedir.

Darbe nedeniyle yargılanan sanıkların 58'i general 339'u subay olmak üzere 404'ü muvazzaf askerdir.

Kadrosuzluk ve başka sebeplerle 2012 yılında 56, 2011 yılında 36, 2010 yılında 55 general emekliye sevk edilmiştir. Tutuklu muvazzaf general miktarı hizmetlerin yürütülmesinde aksamaya sebep olsaydı, son üç yılda 137 general ve amiral emekli edilmezdi. Eğer 58 generalin yargılanma nedeniyle görevden alınması sıkıntı yaratacak olsaydı, aynı sıkıntı her yıl emekliye sevk nedeniyle de yaşanması gerekirdi.

2010 yılında 560'ı karacı, 193'ü denizci, 233'ü havacı olmak üzere toplam 986; 2011 yılında 546 karacı, 134 denizci, 226 havacı olmak üzere toplam 906;  2012 yılında 536'sı karacı, 153'ü denizci, 197'i havacı olmak üzere, toplam 886 Harp Okulu mezunu Silahlı Kuvvetlerimize subay olarak katılmıştır. Her yıl yaklaşık yeni katılan miktarı kadar subay da kadrosuzluk ve sair sebepten Silahlı Kuvvetlerden ayrılmaktadır. Yargılamalar nedeniyle sıkıntı olsaydı, emekliye sevk işlemleri tanzim edilerek, sıkıntı ortadan kaldırılabilirdi. Dolayısıyla, yargılanan subayların görevden uzak kalmaları da Silahlı Kuvvetlerin vazifesini aksatıcı bir etki yapmaz.

110 pilotun istifası haberi doğru olsa bile, Hava Kuvvetlerimizin görevini aksatıcı bir etkisi olmaması gerekir. 2010 yılında 233, 2011 yılında 226, 2012 yılında 197 havacı teğmen Hava Harp Okulunu bitirerek Hava Kuvvetlerine katılmıştır. Mezunların %60'ı pilot olsa, her yıl 120:140 civarında pilot subay yetiştiriliyor demektir. Zorunlu hizmet süresi 10 yıl olduğuna göre, Hava Kuvvetlerimizin asgari 1200:1400  pilotu var demektir. Sıkıntı yoktur.

O zaman bu endişe nedendir?

Siyaset bilimciler, demokrasi yolundaki ülkelerin kat ettikleri mesafeyi yedi safhaya ayırmaktadırlar ve ileri demokrasiye ulaştıkları yedinci safhada da, Ülkenin Silahlı Kuvvetlerinin personelinin sivil iradenin kontrolüne girmeyi içlerine sindirmiş olmaları ile anlaşılacağını belirtiyorlar.

Anlaşılan Türkiye henüz ileri demokrasinin son aşamasına ulaşamamış.

Silahlı Kuvvetlerimizde, darbe yapmanın ve sivil iradeye müdahale etmenin, Ordunun görevi olduğuna inanan ve bu düşüncesini Silahlı Kuvvetlerin tamamına mal etmek isteyen bir grubun aktif ve etkili olduğu anlaşılmaktadır.

Bu etkili ekip, darbe iddiası ile yargılamaların, hem kemiyet olarak hem de keyfiyet olarak,  Silahlı Kuvvetlerin vazifesine menfi etki ettiğini propaganda etmekte ve bu gayretinde başarılı da olmaktadır.

Propagandayı yönetenler darbeci cuntanın emekli olmuş ve muvazzaf uzantıları olsa gerektir.

Yargılamalar selametle sonuçlandırılıncaya kadar benzeri girişimlere devam edileceği anlaşılmaktadır.

Kışkırtıcı kampanyaların karşısına somut gerçeklerle çıkılmalıdır.

Silahlı Kuvvetler, iç güvenlik görevlerinden sökülüp alınmalı ve dış tehdide yönlendirilmelidir.

Başbakanımız ve siyasi irade durumun farkındadır.

İç barışın tesisi için bölücü terör örgütü ile teknik düzeyde temas kurup sürdürmeyi göze alan siyasi iradenin, Devletin üst düzey resmi görevlerinde bulunmuş, yargı önündeki darbe müteşebbisleri ve arkasındaki  geniş kesimle diyaloğa girme isteği fazla yadırganacak bir açılım olarak kabul edilmemelidir.

Devletin bekası ve Milletin refahından sorumlu olan siyasi iradenin, tespit ettiği hedeflere Silahlı Kuvvetleri de yanına alıp yönlendirerek ulaşma isteği, Ülkemizde genel barışı sağlama adına yapılan önemli bir girişim olarak kabul edilip desteklenmelidir.

Zıtlaşma ile değil de uyum içinde, Silahlı Kuvvetler siyasetin, siyaseti de Silahlı Kuvvetlerin içinden çekip alacak, kavrayıcı, anlayışlı ve hassas politikalar uygulanarak, darbelere cevaz veren mevzuat siyasi iradeyi hakim kılacak hale getirilmeli ve Silahlı Kuvvetlerimiz asli görevine döndürülmelidir.

Bunu yaparken darbeci damara taviz verilmemeli ve Milletin hassasiyetlerine dikkat edilmelidir.  12 Şubat 2013

Adnan Tanrıverdi

Emekli Tuğgeneral

ASDER Onursal Bşk.

Paylaşmak ister miydiniz?

Submit to DeliciousSubmit to DiggSubmit to FacebookSubmit to Google BookmarksSubmit to StumbleuponSubmit to TechnoratiSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn