Genelkurmay Açıklamasından Sonra Şemdinli İddianamesi (21 Mart 2006)

ŞEMDİNLİ   İDDİANAMESİNİN   SU  YÜZÜNE   ÇIKARDIĞI GERÇEKLER

 (Genelkurmay Açıklamasından Sonra)

Hukuk tarihimizde ?Şemdinli İddianamesi? olarak anılacak olan, Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya tarafından hazırlanan ve 20 yılı aşkın süredir bölgede uygulanan ?iç güvenlik harekâtına? neşter atılmasının başlangıcı sayılacak, İDDİANAME, menfi-müspet, sözlü-fiili çok sayıda tepkiler aldı. 

İddianamenin basında yer almasından sonra kapsamı daha iyi anlaşıldı ve akabinde, basın yoluyla verilen tepkiler sürerken, Batman(4 polis memurumuz şehit edildi, iki polis ve bir bekçimiz yaralandı.), Van (3 sivil vatandaşımız hayatını kaybetti, 19 vatandaşımız yaralandı.) ve Şırnak?ta (bir subayımız ve bir erimiz şehit edildi) ,  polis ve jandarma bölgesinde, hem güvenlik kuvveti mensubu ve hem de sivil vatandaşlarımızdan ölüm ve yaralanmalarla  sonuçlanan pusu, baskın ve sabotajlar meydana geldi.

 

Nihayet Genelkurmay, İddianamedeki soruşturma talebi ile ilgili kararını açıkladı. Açıklamada :

?Genelkurmay Başkanlığına intikal ettirilen dosyalar kapsamındaki soruşturulması Genelkurmay Başkanının yetkisine giren personel için, daha önce askerî yargıya intikal etmiş olanlar hariç, soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar verilmiştir.?  

?Türk silahlı Kuvvetleri hukukun üstünlüğüne ve yargının bağımsızlığına inanan bir kurumdur. İçinden çıkan münferit hukuk dışı davranışları olan personeli hakkında, eğer ciddi ve tutarlı iddialar varsa, kimsenin yönlendirmesine ve telkinine ihtiyaç duymadan gerekli işlemi hiç tereddütsüz yapmaktadır. Hal böyle iken bu şekilde mesnetsiz, hukukî dayanaktan yoksun ve maksatlı bir belgenin hazırlanmış olması, hem kamu vicdanını, hem de Türk Silahlı Kuvvetlerini ciddi şekilde rahatsız etmiştir.?

Görüşlerine yer verilmiş ve İddianame, Türk Silahlı Kuvvetlerinin  içine nifak sokmak amaçlı bir işlem olarak yorumlanmıştır. 

Meselelerimizi Serinkanlı Değerlendirmeliyiz.

Eğer, duygusal veya art niyetli değilsek ve meseleye milli menfaatler açısından bakıyorsak; durumu serinkanlılıkla değerlendirmeliyiz. 

İddianame ve sonrasındaki gelişmeler; iki esaslı sorunumuza parmak basmaktadır. Birisi 22 yıldır Doğu ve Güneydoğu illerimizde uygulanan ?İç Güvenlik Politika ve Uygulamaları?; diğeri ise, dokunulamaz olarak kabul edilen Türk Silahlı Kuvvetleri üst düzey komutanlarından birinin, söz ve davranışlarından dolayı, yargı denetimine tabi tutulması talebinin, sivil yargı tarafından yapılmış olmasıdır. 

Her iki mesele de; iç barış, istikrar, milli birlik, vatanın bütünlüğü, devletin güvenliği ve hukukun üstünlüğü açısından fevkalade önemli ve sağduyu ile değerlendirilmesinde geç kalınmış meselelerimizdir. 

İç Güvenlik Politikaları Bölge İnsanına Mutluluk Getirmelidir:

PKK (Kürdistan İşçi Partisi) illegal olarak Nisan 1979 tarihinde kurulmuş, Eruh ve Şemdinli Baskınları ile de aktif olarak 15 Ağustos 1984 tarihinde örgütsel bir terör olarak ortaya çıkmıştır. 22 yıldır Devletimiz PKK terörü ile birlikte yaşamaktadır. Bu mücadelede 30 bine yakın şehit verilmiş, 200 milyar dolar civarında kaynak sarf edilmiş ve daha da kötüsü bölünmenin eşiğine gelinmiştir. Daha açık ifade etmek gerekirse, bölücü teröre karşı bu güne kadar uygulanan politika, strateji ve taktiklerin isabetli olduğunu söylemek mümkün değildir. 

Geçen süre içinde bölgede, sıkıyönetim, olağanüstü hal ve normal hal uygulamaları ile bölücü terörle mücadele edilmiştir. Terör olayları kırsal kesimlerde hayat bulduğu ve eylem yaptığı için; sıkıyönetim dışındaki durumlarda, askerin güvenlik görevlerinde kullanılmasına imkan verdiğinden, ?Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetki Kanunu? dikkate alınarak, terörle mücadelede Jandarma teşkilâtı esas kabul edilmiş ve ihtiyaç duyuldukça diğer bölgelerden kaydırılan Kara, Deniz ve Hava Kuvveti mensubu birlikler Jandarmanın emir ve kontrolüne verilmiştir.  Bu mücadelede emniyetin vurucu timleri de askerin emir ve kontrolünde hareket etmiştir. 

Başından itibaren mülkî ve mahalli idareler devre dışı bırakılmış, bölücü terör ile mücadele Kara Kuvvetleri ve özellikle Jandarma Genel Komutanlığı birlikleri tarafından yürütülmüştür. 

Tehdit bertaraf edilemeyince mücadele uzamış, uzadıkça güvenlik güçlerinin yetkilerine yetki katılmış, her yeni yetki daha fazla baskıya yol açmış, zaman içinde sap samana karışmış, bölge insanı  da terörist olarak algılanmaya başlanmıştır.  Başlangıçta, terör örgütünden gördüğü baskı nedeniyle destek veren bölge halkı; Devletin hesapsız, kontrolsüz ve de zaman zaman yasa ve hukuk tanımaz uygulamaları nedeniyle; askere, kamu görevlilerine ve devlete karşı güvenmez hale getirilmiştir. 

Bölge insanı ile aynı değerleri paylaşmayan; onunla kaynaşmayan; duygu ve düşünceleri ile ihtiyaçları konusunda araştırma yapmayan; güvenlik iç güdüsü ile çevresine şüphe ile bakan ve her şeyi düşman gören; kısa görev süresini bir terslik olmadan geçiştirmeyi amaçlayan insanlar tarafından yürütülen iç güvenlik harekâtı; yeterince kontrol edilmez ve denetlenmezse, uzun bir zaman sürecinde, asli görevi teröre karşı sivil halkı korumak iken, her şeyi ve herkesi düşman görme eğilimine kayabilir ve mücadele Devlet ile halk arasındaki mücadeleye dönüşebilir. 

Örgütlü bölücü terörün hedefine ulaşabilmesi  için ön şart halk desteğidir. Devletin yanlış uygulamaları bölücü terörün ve onun dış destekçilerinin arayıp da bulamadığı bir ortamdır. Hukuk ve yasa tanımaz, halkı yıldırıp bezdiren baskıcı uygulamalar, iç güvenlik harekatı uygulayan kuvvetlerce kullanılmaya başlanınca, terör örgütüne yapacak çok fazla iş kalmaz. Terör örgütleri ve arkasındaki dış destekler, amaçlarına ulaşıncaya kadar, devlet güçlerinin yanlışlarına devam etmesini isterler. Yani PKK ve destekçileri (ABD ve İsrail İstihbarat örgütleri) Jandarmanın bölgedeki baskıcı  ve otoriter uygulamalarının devamını isterler. 

Şemdinli iddianamesi, birinci olarak PKK Terörüne karşı uygulanan iç güvenlik harekâtının mercek altına alınması için bir adlî işlem başlatmıştır. Bu işleme karşı çıkarken ne yapmak istediğimizi bilerek hareket etmeliyiz. Gaflette olursak, korumak istediğimiz değerlere zarar veririz. Bölge halkının mutluğunu temin edemeyen hiç bir uygulama Milli Menfaatimize uygun değildir. Bölge insanının dahil olmadığı çözümler de onların mutluluğunu temin edemez. Bunun için iç güvenlik politikalarının tespiti sadece askere bırakılmayacak kadar önemli bir devlet meselesidir. 

TSK Milli İradenin Kontrolünde Olmalıdır:

İddianamenin değindiği ikinci mesele ise; Türk Silahlı Kuvvetlerinin dokunulamazlığı ile ilgilidir. TSK Devletimizin en özerk kuruluşudur. Yargısını da bünyesinde barındıran kapalı bir kutudur. Profesyonel kadroları için bünyesine istediğini alır, istemediğini almaz. Bunun kurallarını kendi organları vasıtasıyla belirler. İstemediği insanları da bünyesinden çıkarmasına kimse mani olamaz. Bunun için yargıya ve yargılamaya da gerek yoktur. Disiplinsiz olduğunu iddia etmek yeterlidir.  Disiplinsiz kişilerin, özellikle inancını yaşamak isteyen insanlarsa, kendilerine kanunda yazılı bir suç isnat edilmesine, hatta suçunun bildirilmesine ve kendisine savunma hakkı verilmesine de gerek yoktur. Terfi ve tefeyyüz kendi organlarınca belirlenir. Kimin hangi kademeye getirileceği de TSK içinde kararlaştırılır. Hükümetlere, özellikle de milletin değerlerini temsil edenlere söz hakkı verilmez. 

Hükümet TSK?ne müdahale edemez. TBMM?i, komisyonlarından ve genel kurulundan, görevi ile ilgili olsun olmasın TSK?nin istemediği bir kanunu geçiremez. Yargı yasal mevzuatı TSK?nin yorumladığı şekilde yorumlayarak işlevini sürdürmek zorundadır. Aksi davranışlar, Laik Cumhuriyete tehdit olarak görülür ve müdahaleyi gerektirir. 

İşin özü; TSK devlet içinde devlettir. Hem de kontrol edilemeyen bir güçtür. Özellikle milletin değerlerini benimseyen siyasi otoriteyi rakip olarak görür. 

Genelkurmay Başkanlığı Duygusal Davrandı.

Genelkurmay Başkanlığı; gerek İddianamenin açıklanmasından sonra sergilediği tavır ve beyanlar, gerekse soruşturmanın reddi ile ilgili kararda ?Birlik Ruhu? ile hareket etmiş; Silahlı Kuvvetleri , Komutanlarını ve uygulamalarını koruma içgüdüsü ile duygusal davranmıştır. Kamu oyunun isteğinden ziyade beklenen tepkiyi göstermiştir. Meselelerin kapatılması görüşündedir. 

Yükselen Terörün Amacı Bölge Halkının Üzerindeki Baskının Devamını Sağlamaktır.

Kanaatim odur ki; ?bölgede sıcak terör varken, İç Güvenlik Kuvvetleri aleyhine ve terörle mücadelede özveri ile gayret gösteren Silahlı Kuvvetlerimizin üst kademesinin şekillenmesine müdahale anlamına gelecek bir iddianamenin sırası mı?? izlenimini yaratmak; yanı mevcut uygulamalara destek vermek için dış işbirlikçilerinin isteği ile PKK, Batman, Van ve Şırnak?ta terör eylemi yapmıştır. Dikkat..! Düşmanın akıllısı,  Devletin gücünün  millet üzerine baskı aracı olarak kullanılmasının devamını ister.

 

Sonuç:

Bütün bunlar uygun değildir. Bu tür iki başlı bir devlet yönetimini ancak, Devletimizin düşmanları isteyebilir. Devletin bütün organları Hükümetin kontrolünde ve TBMM?nin denetiminde olmalıdır. Yargı bağımsız ve millet adına işlev yapmalıdır. Milli irade her şeyin üzerinde olmalıdır. Genelkurmay Başkanının kim olacağı değil, milli iradenin kontrolüne girip girmeyeceği önemlidir.

Siyaset kurumu, iktidarı ve muhalefeti ile, bu önemli iki meselemizi çözebilirse (birisi kendisini Kürt kabul eden vatandaşlarımızı, teröre karşı koruyarak ve kimliğini tanıyarak kendisini devletin asli unsuru olarak görmesini sağlamak; ikincisi de TSK?yı Milli İradenin kontrolüne sokarak, Devleti iki başlılıktan kurtarmaktır.) , ne AB?ye ne de ABD?ye ihtiyaç kalmadan, Ülkemizi düzlüğe çıkarabiliriz. 21 Mart 2006

Adnan Tanrıverdi
Emekli Tuğgeneral
ASDER Gnl.Bşk.

Paylaşmak ister miydiniz?

Submit to DeliciousSubmit to DiggSubmit to FacebookSubmit to Google BookmarksSubmit to StumbleuponSubmit to TechnoratiSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn