Türk-İsrail Krizi İyi Yönetildi mi? (03 Haziran 2010)

 

 

TÜRK-İSRAİL

KRİZİNDE

ASKER PASİF KALDI

Gazze'ye yardım Gemilerine İsrail askerî saldırısının Türkiye'ye maliyeti 9 şehit, ve 22 yaralı olmuştur.

Yardım gönüllüleri (466 kişi), şehitlerimiz (9 şehit) ve 22 yaralımız 03 Haziran sabahı saat 0230 itibariyle Ülkemize getirilmiş, 5 ağır yaralı da nakilleri uygun olmadığı için İsrail'de kalmıştır. Diğer 32 Ülkeden katılan gönüllü, şehit ve yaralılar da ülkelerine ulaşmıştır.

Şehitlerimize Allah' tan rahmet, yaralılarımıza şifa, şehit ve yaralı yakınlarına sabırlar diliyorum. Tüm yardım gönüllülerine selam olsun. 

İHH 'ya Teşekkürler;

Dünyanın en zalim yönetiminin elinde esir hayatı yaşayan, İsrail'in şerrinden çekindikleri için dünya devletlerinin resmi yönetimlerinin arkasını döndüğü, görmezden geldiği, mazlum bir millete, Gazze halkına, İsrail' in şedit geçmişine rağmen yardım götürmeyi hayatları pahasına göze alan, bu yiğit insanları, yardım gönüllülerini, bütün kalbimizle kutluyoruz. Yeni bir çığır, Filistin Halkına da yeni bir ufuk açtılar. Donanımlı orduların göze alamadıkları cesur girişimde bulundular. İnsani yardım konvoyu gönüllüleri bu girişimlerinin ecrini bu dünyada ve ahirette göreceklerdir.

İHH, bu konvoyun bayraktarıdır. Mazlumlara yardım ederken, Ülkemizin aktif olarak meseleye taraf olmasını ve özellikle İslâm Dünyasında layık olduğu yeri pekiştirmesine vesile oldu. Başta İHH Başkanı Av. Sn. Bülent Yıldırım olmak üzere, İHH yönetimini gıpta ile kutluyorum.

Hükümetimiz başarılı bir diplomasi uyguladı;

Kriz 72 saat sürdü. Bu sürenin sonunda, şehitler, yaralılar ve tüm gönüllüler İsrail'in elinden alındı.

Bunda Hükümetimizin aktif ve olağanüstü gayretleri takdirle karşılanmalıdır.

24 saat içinde, Birleşmiş milletler Güvenlik Konseyi toplantıya çağırıldı. İsrail aleyhine karar çıkartıldı ve kanlı baskının aydınlatılması için soruşturma komisyonu kurulmasına karar verildi.

NATO daimi komitesi toplantıya çağırıldı ve İsrail'in kınanması sağlandı.

Başbakanımız, Güney Amerika gezisini yarıda bırakarak yurda döndü. İsrail'i dünya kamu oyunun alışık olmadığı sertlikle kınadı.

İslam Konferansı örgütü toplantıya çağırıldı.

Cumhurbaşkanımız, Türk-İsrail ilişkilerinin eskisi gibi olamayacağını açıkladı.

Hükümet, yardım gönüllülerinin ülkelerine iadesi ve meselenin Uluslar arası boyutta çözülmesi için süratli etkili girişimlerde bulundu. Ülke onurunu, milli alaka ve manfaatlarımızın korunması, yardım gönüllülerinin ve Filistin halkının desteklenmesi için diplomatik alanda önemli adımlar attı.

Hükümetimizin girişimleri yüreğimize su serpti. Hissiyatımıza tercüman oldu. Ülkemizin bölge liderliği için yeni bir koridor açtı. Başbakanımıza ve Dışişleri Bakanımıza teşekkür ediyoruz.

Beklentilerimiz:

Yardım gemilerimiz ve içindeki insani yardım malzemelerinin akıbeti aydınlık kazanmadı.

Bu malzemeler yüklendiği gemilerle birlikte Gazze Limanına götürülüp Filistin halkına teslim edilebilmeliydi.

Gazze'ye uygulanan abluka kaldırılmalı ambargo kırılmalı idi.

Diplomatik girişimlerle bunların gerçekleşme şansının olup olmadığını zaman gösterecek.

Öte yandan yardımın ulaştırılması konusunda İsrail isteğini zorla yerine getirmiştir. Üstüne şehit ve yaralılarımız da olmuştur.

İsrail'in bu iradesinin kırılması gerekirdi.

Bu krizde askerimiz hiç görünmedi:

Türk bandıralı üç gemi, Uluslararası sularda, Türkiye güney kıyılarından sadece 200 mil uzakta, içindeki silahsız ve sivil 500 civarındaki Türk yolcusuyla, yabancı bir ülke silahlı gücü tarafından, silahla işgal ediliyor, Türk vatandaşları şehit ediliyor, yaralanıyor, esir alınıyor ve gemiler 70 mil mesafe kat ettirilerek hasım ülke limanına çekiliyor ve bu operasyon 3 saat, yolcuların gemiden indirilmesi 12 saat, yolcuların tutukluluk hali 48 saat sürüyor, ama bu süre içinde, misilleme hakkı doğan Silahlı Kuvvetlerimizden hiç bir hareket görülmüyor.

Yardım Konvoyunun amacı ve faaliyeti aylar öncesinden belli olduğu, İsrail'in bu tür girişimlere müdahale etmeme imkanının olmadığı bilindiği halde, TSK 'nin hareketsiz kalmasının en hafif sebebi baskına uğramasıdır diyebiliriz.

Bir emekli asker olarak, maalesef başımız eğik.

Gönül isterdi ki, Silahlı Kuvvetlerimiz insani yardım konvoyunu izlemeliydi.

İsrail'in müdahalesini önceden değerlendirip tedbirli bulunmalıydı.

İsrail'in müdahalesini önceden haber almalıydı.

Uluslararası sularda tecavüz vaki olunca, müdahale  eden İsrail gemi ve helikopterleri Türk hava ve deniz gücü tarafından Akdeniz'in derin sularına gömülmeliydi.

Birleşmiş Milletlerde, NATO 'da ve Uluslararası arenada hakkını arayan Türkiye yerine İsrail olmalıydı.

Bu kararlılık gösterilmeden, büyük devlet olunamaz ve bölgedeki eşkıyalara söz geçirilemez.

Bu yapılamayınca, Türk alaka ve menfaatlerinin korunmasında içine düşülen gaflet, telafi edilmeliydi.

Donanmamız, yardım gemileri Ashdod Limanında iken, İsrail Karasularına dayanmalıydı. Yardım gemileri insanları ile birlikte teslim alınmalı, Donanma refakatinde Gazze Limanına götürülmeliydi. Bunun bedeli ne ise ödenmeliydi.

Sonuçta, İsrail bir defa daha, her türlü kuralı ihlal ederek, güç kullanmış ve Yardım konvoyunun Gazze'ye ulaşmasını şiddet kullanarak engellemiştir. Bu husustaki kararlılığını bütün dünyaya göstermiştir. Dünyaya ve özellikle Türkiye'ye meydan okumuştur. Ama hak ettiği fiili cevabı Türk Silahlı Kuvvetlerinden almamıştır.

Diplomatik girişimler, zaman içinde aşınmaya bırakılabilir ve somut bir sonuç alınması mümkün olamayabilir.

İsrail'i esaslı bir şekilde cezalandırma fırsatı doğmuşken, Silahlı Kuvvetlerimizin ataleti yüzünden bu fırsat kaçırılmıştır.

TSK 'nin iç güvenlikle meşgul edilme lüksü yoktur.

Ülkemizin bulunduğu coğrafya, çevremizde oluşacak ani durumlara silahla süratle müdahale etme hazırlığı içinde olmayı gerektirmektedir.

Türkiye'nin bölgede etkili ve bağımsız hareket edebilmesi için, sınır ötesi ve stratejik mesafelere kara, hava ve deniz gücü taşıyabilecek ve harekât yapabilecek güç ve konuma getirilmesi gerekmektedir.

Bunun için, TSK iç güvenlik görevlerinden kurtarılmalı, Türk alaka ve menfaatlerini koruyacak yapı ve misyona eriştirilmelidir.

Bundan sonra dış tehditlere karşı daha hassas ve hazırlıklı olunacağını ümit etmek istiyoruz. 03 Haziran 2010

Adnan Tanrıverdi

Emekli Tuğgeneral

 

 

Paylaşmak ister miydiniz?

Submit to DeliciousSubmit to DiggSubmit to FacebookSubmit to Google BookmarksSubmit to StumbleuponSubmit to TechnoratiSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn