Askeri Vesayet Sistemini Önleyecek Anayasa Arayışı (22 Nisan 2010)

Adnan Tanrıverdi tarafından yazıldı.

ARADA BİR ESKİYE BAKMAKTA YARAR VARDIR!

Gündemi geldikçe eski yazı ve yorumlarımızı tekrar siz değerli okuyucalarımın dikkatine sunmak istiyorum. 
Önemli bir anayasa değişiklik paketi TBMM nin gündeminde iken ve kamu oyu bu değişiklikle yoğun bir şekilde ilgilenirken, 2008 yılında yaptığımız geniş bir anayasa çalışmamızı tekrar sizlerin değerlendirmelerinize sunmak istiyorum.

Belki biraz uzun ama bu günkü anayasa arayışlarına ışık tutacak bir değerlendirme olduğu kanaatindeyim.

Vakti olmayan okuyucularımın, en azından konu başlıklarına ve sonuç bölümüne göz atmalarının, tartışmaların odağında bulunan asli konulara yönelmelerini sağlıyacağını düşünüyorum. (22 Nisan 2010)

12 EYLÜL GÖLGESİNDE YENİ ANAYASA ARAYIŞLARI
(08 Kasım 2008 Tarihinde TEHÖP tarafından icra edilen Panelde sunulmuştur)

GİRİŞ:
Neden yeni bir anayasa arayışı içindeyiz?

 

Çünkü, yasalarla verilmiş bir kısım haklar gasp ediliyor.

Yasal haklarımızı kim, hangi ortam ve zamanlarda, neye dayanarak ve nasıl gaspediyor? 

1982 Anayasası, genel özellikleri ile, devletin yönetimini millete bırakmayıp, yasama ve yürütme erklerinin yetkilerini kısıtlayan, buna karşılık, millete karşı sorumsuz kurumların yetkilerini arttıran kurallar koyan bir yapıya sahiptir. Bu hal herşeyden önce, uyum içinde çalışması gereken devlet organlarının, verilen aşırı yetkilerin sorumsuzca kullanılması sonucunda, amansız çatışmalarına sebeb olmuştur.


1982 Anayasası, iktidarı bölmüştür. Bir tarafta, milli iradeyi temsil eden yasama ve yürütme; diğer tarafta devletin güçleri ellerine teslim edilen kurumlar. Bu kurumlar öyle yetkilerle donatılmış ki; istedikleri zaman, milletin seçtiklerinin elini kolunu bağlayabilmektedirler. Yani bir gemide iki kaptan, biri dümeni sağa, diğeri sola kırıyor. Gemi ikisinin istediği yöne de gitmiyor. Kayaya bindirme riski de büyüktür.


Milli İrade, güçlendirilmeli, itibar kazandırılmalı ve hakim kılınmalıdır. Devletin yönetimine, milletin seçtiği ve dört senede bir de değiştirme imkanını elinde tuttuğu TBMM hakim olmalıdır. Bunun hakim olabilmesi için bürokratik seçkinlerin kontrolünde bulunan Yargı, Silahlı Kuvvetler, YÖK ve diğer bağımsız anayasal kurumların yetkileri azaltılmalı, bu kurumlara yapılacak görevlendirmelerde TBMM'nin iradesi aranmalıdır.


TBMM'inin yetkileri arttırılırken, bu yetkileri kullanacak iradenin bulunmaması, yani tek bir partinin hükümet çıkarmasına imkan vermeyen oy dağılımı ve buna bağlı kurulan zayıf koalisyon hükümetleri, kritik ve sıkışık zamanlarda, ülkenin kaosa ve istikrarsızlığa sürüklenmesine sebep olmaktadır.

Yetkiler TBMM'e aktarılırken, istikrarsızlığa sebep olmamak için, genel seçimlerde, temsilde adaletten feragat edip, yönetimde istikrarı ön plana çıkaracak tarzda, gerekirse seçim barajları birkaç puan daha yüksek tutulmalıdır.


1982 Anayasasında, görünüşte Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasında bir engel yokmuş gibi geliyor. Ama, inançla ilgili küçük bir talep, hukuk dışı engellerle karşılaşıyor ve Anayasal Kurumlar el birliği ile baskı ve yasakları uygulamaya sokuyorlar.
Darbeler, Müdahaleler, İnce ayarlar  Engeller, yasaklar, Baskılar başlıyor.

Darbeler ve yasaklamalar Dayanağını;


12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ:


12 Eylül 1980 askeri darbesinin yasal dayanağı; Milli Güvenlik Konseyinin radyodan okunan ilk bildirisinde şöyle duyurulmuştur.

?İç Hizmet Kanununun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.? (1)

İç Hizmet Kanunun 35 inci maddesindeki ?Türkiye Cumhuriyetini koruma kollama görevi?, Silahlı Kuvvetlerin, re'sen uygulayabileceği ve darbelere dayanak olmayacak şekilde, TBMM'nin kararı ile ve Silahlı Kuvvetlerin sadece verilebilecek iç güvenlik görevlerine hazırlıklı olmasını sağlayacak kapsamda yeniden düzenlenmelidir.


28 ŞUBAT 1997 POST MODERN MİLLİ GÜVENLİK KURULU (MGK) DARBESİ: (2)


28 Şubat, MGK Başkanı ve asker üyeleri tarafından yapılmış bir MGK darbesidir. Milli Güvenlik Kurulu 1961 Anayasası ile teşkil edilmiş ve 1982 Anayasasında da varlığını devam ettiren, Anayasal bir kurumdur. İstişarî bir kurul olmasına rağmen, teşkilinden itibaren Siyasi iradenin kontrol altında bulundurulması görevi ifa etmiştir. Başlangıçtaki haliyle, 10 üyesinden 5'i asker'dir. Kurulda Cumhurbaşkanı Askerlerin yanında yer alınca müdahale, (12 Mart, 28 Şubat) yani kurulun istekleri kanun yerine geçmiş; Cumhurbaşkanı milli irade temsilcilerinin (yani sivillerin) yanında yer alınca askerler, kurulu düzene isteklerini kabul ettirememişler ve askerin idareye el koyduğu fiili darbeler olmuştur. (12 Eylül)

MGK Genel Sekreterliği ve Milli Güvenlik Kurulu Kanununda 2001 yılında yapılan değişiklik ile üye sayısı 10'dan, 14'e çıkartılmış olup, bunun sadece 5'i askerdir. Kararların, salt çoğunlukla alındığı kurulda, 28 Şubat 1997'de olduğu gibi askerlerin hakimiyeti olmadığı için benzer kararların alınıp, TBMM ve Hükümete dayatılması mümkün değildir. Ama askeri, sürekli siyasetin içinde bulunmak durumunda bırakmaktadır. Siyasetle ilgilenen asker, Devletin iki başlı görünmesine sebep olmaktadır.

Darbelerin ve dayatmaların merkezinde bulunun askerin, Cumhurbaşkanı Başkanlığında toplanan MGK'nun içinde Genelkurmay Başkanından başka üç Kuvvet Komutanı ve Jandarma Genel Komutanı ile temsil edilmesi, siyasete müdahele için Silahlı Kuvvetlere ayrı bir siyasî güç vermektedir.

Başbakan başkanlığında, askeri ve güvenlik konularının görüşülmesine imkan veren zaten Yüksek Askeri Şura bulunmaktadır. Amaç, Silahlı Kuvvetlerin harbe hazırlık durumu ve dış tehditlere karşı alınacak tedbirler ise, bu meseleler zaten Yüksek Askerî Şûranın görevleri içindedir. MGK'nun sivil üyelerinden olan, Başbakan Yardımcıları, İçişleri, dışişleri, Adalet Bakanları da Şûra Üyelerinin arasına katılarak; Yüksek Askerî Şûra, MGK haline dönüştürülebilir.

MGK?u Cumhurbaşkanı Başkanlığında ?DEVLET ŞÛRASINA? dönüştürülmeli, üyeleri TBMM, Yüksek Yargı, Yürütme ve Bağımsız Kurumların temsilcilerinden oluşmalı, bu kurulda TSK?ni sadece Genelkurmay Başkanı temsil etmelidir. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin kadrosu tamamen sivilleştirilmeli, ?Devlet Şûrası Genel Sekreterliği? haline dönüştürülmelidir.

İdeolojik Kadrolaşma Mekanizması Olarak Yüksek Askerî Şûra:

28 Şubat Sürecinde, ideolojik kadrolaşma makenizması gibi görev yapan Yüksek Askerî Şûra (YAŞ):

Anayasal bir kuruluş değildir. Yetkisini 1612 sayılı Yüksek Askerî Şûranın Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanunla, 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunundan; sorumsuzluğunu ise Anayasanın 125. Maddesinden almaktadır.

TSK?de disiplinin temini için; özel teşkil edilmiş mahkemeler, özel çıkartılmış kanunlar ve ilâve olarak disiplin amirlerine verilmiş yetkiler var iken; ayrıca, Yüksek Askerî Şuraya getirilmeden, Kuvvet Komutanlıkları yetkisi ile disiplinsiz personelin TSK?den çıkarılma imkânı da mevcut iken; Bütün bu imkanlar atlanarak ve kullanılmadan, askerî personelin YAŞ Kararı ile re?sen emekliye sevk edilmesi, kişilerin durumlarını yargıdan kaçırmak anlamına gelmekte ve suçlananların ellerinden adil yargılanma hakkı alınmaktadır.

YAŞ Mağdurlarının hatıralarından oluşan ?Ben Disiplinsiz değilim? kitabındaki bir kısım mağdurların hatıralarının incelenmesinden kolayca anlaşılabileceği gibi, Dinî inançlarını yaşamında uyguladığı için re?sen emeklilik işlemine tabi tutulan personelin, disiplin amiri tarafından veya askeri mahkemelerin hiç biri tarafından verilmiş cezaları bulunmadığı gibi, sıralı sicil amirleri tarafından verilmiş çok sayıda takdir belgeleri bulunmaktadır. İnancını yaşamak disiplinsizlik sayılabilir mi?

Terfi ettirilmeme işleminin iptali ile ilgili ilk dava, Danıştay'da 24 Kanunî Sani 1340 (1924) tarihinde açılmış ve esastan incelenmiştir.

Aynı konulu ikinci iptal davasında Danıştay MSB'lığından savunma istemiş; MSB'lığı dava ile ilgili olarak, ?tefsir? talebi ile konuyu TBMM'e intikal ettirmiş; TBMM de açılan idari davaya Danıştay'ın bakmaya yetkili olmadığını bildirmiştir. Mesele 1934 yılına kadar sürüncemede bırakılmıştır.

Meselenin çözümü için kanunla, ?Milli Mudafaa Vekâletinde Zat İşleri Son Tetkik Mercii Encümeni? teşkil edilmiş; asker kişiler terfi ve tayin işlemlerindeki davalarını bu kurula, bu kurulun beğenmedikleri kararlarını da TBMM'e götürmüşlerdir. Bu uygulama da 1934 den 1938 yılına kadar devam etmiştir.

TBMM'de yığılma nedeniyle, yeni bir kanunla, Askerî İdarî davalara Askerî Yargıtayda bakılması sağlanmıştır. 1938:1953 arasında bu uygulama yürürlükte kalmıştır.

Adli askeri yargı içinde İdari davaların görülmesinin hukukî olmadığı gerekçesi ile, Askeri İdari davalar tekrar Danıştay'da görülmeye başlanmıştir. Uygulama 1953:1971 yılları arasında devam etmiş. Bu tarihta Anayasanın Danıştayla ilgili 140. maddesinde değişiklik yapılarak, Danıştay bünyesinde ? Askerî Yüksek İdare Mahkemesi? (AYİM) kurulmuştur.

1982 Anayasında Yüksek Yargı Organları arasına 157. madde ile ?Askeri Yüksek İdaresi Mahkemesi? de dahil edilmiştir. (4)

1953:1971 döneminde terfi ettirilmeme işleminin iptali istemi ile Danıştay'da MSB aleyhine bir Tabibp Albay, bir Jandarma Albay ve bir Tümamiral dava açmış ve işlemin iptali kararı verilmiştir. Bu askerler Danıştay Paşaları olarak anılmıştır.

1971:1982 arasında, Danıştay bünyesindeki AYİM'de YAŞ üyesi iki orgeneral atama işleminin iptali istemi ile dava açmış ve işlemleri iptal edilmiştir. Yine bu dönemde, terfi ettirilmeyen iki albay ile bir tuğgeneral, terfi ettirilmeme işlemlerinin iptali ile ilgili açtıkları davalarda tesis edilen yanlış işlemler iptal edilmiştir. (5)

Bu örneklerden, YAŞ'nın sadece re'sen emeklilik işlemleri değil, terfi işlemlerinin de hukuk dışı olduğu anlaşılmaktadır.

Cumhuriyet tarihinde, asker kişilerin, TSK'nın idari eylem ve işlemlerine karşı dava açma imkanı bu gelişmeyi gösterirken ve yargı literatürüne Askeri İdarî Yargıyı MSB'ı bağlısı olarak sokarken; general ve amirallerin terfi ve atama işlemleri ile, bütün askeri personelin r e'sen emeklilik işlemlerini düzenleme yetkisi de verilen Yüksek Askerî Şûra Kararları, aynı Anayasanın 125. maddesi ile yargı denetimi dışına çıkarılmıştır.

Aykırı bulunmaktadır.

Ortaya çıkan mağduriyetlerin telafi edilmesi ve yeni mağduriyetlerin de önlenmesi amacıyla mevcut mevzuatta değişiklik yapılarak;


YÖK DARBESİ

1990 yılında Yüksek Öğretim Yasasına eklenen EK-17. Maddeye göre, ?yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile yüksek öğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir? hükmü gereğince, 1997 yılına kadar üniversitelerde başörtü nedeniyle bir sorun yaşanmazken, 1995 tarihinde Yüksek Öğretim Kurumuna (YÖK) başkan atanan Kemal Gürüz vasıtasıyla bütün üniversilerde başörtülü kız öğrencilerin derse ve üniversitlere girişleri engellenmiştir. Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç Döneminde ne hükümet ne meclis YÖK'ü kontrol edememiştir.

YÖK yönetimine getirildiği 06 Aralık 1995 tarihinden itibaren Kemal Gürüz, 8 yıl süreyle, Yüksek Öğrenim Kurumlarının yönetim ve öğretiminde, darbe sayılabilecek kadrolaşmayı ve tasfiyeyi gerçekleştirmiş, başörtülü öğrencilerin üniversitelerden dışlanmasını, yeni kazananların ise kayıtlarının yaptılmamasını sağlayarak büyük bir zulme imza atmıştır. Arkasından aynı göreve getirilen Erdoğan Teziç, icraatlarıyla Kemal Gürüzü'den geri kalmamıştır. Kadrolaşmada ve YÖK'ün hukuk dışı uygulamalarında zamanlarının Cumhurbaşkanlarında geniş destek görmüşlerdir.

Yeni Cumhurbaşkanlarının halk oyu ile seçilecek olması, Yüksek öğretimde, milletin değerlerine ters kadrolaşmaların yapılmasını mümkün kılmamakla birlikte; bu kurumun hukuk dışı uygulamalarına karşı TBMM'nin eli kolu bağlı kalması, devleti aciz göstermekte, milletin iradesi açık hukuksuzluğu engelleyememektedir.

Anayasanın 130. maddesinde ve Yüksek Öğretim Kanununda değişiklik yapılarak, yönetimlerde ve öğretim görevlisi olarak bulunan elemanların hakkında soruşturma açtırma ve gerektiğinde görevden alınma yetkisi ile YÖK Başkanının seçim ve atama yetkisi TBMM'e verilmelidir.


2007 VE 2008 YARGI DARBELERİ

2007 ve 2008 yılı yüksek yargı organlarınca yapılan engellemelerle, ülge gündeminin yönlendirildiği yıllar olarak geçmiştir.

A) 27 NİSAN ASKERİ İNTERNET BİLDİRİSİ İLE DESTEKLİ; 03 MAYIS, YARGI DARBESİ:

11. Cumhurbaşkanının seçim süreci başlayınca, şu sıralar ?Ergenekon Davası? nedeniyle tutuklu bulunan sanıkların önderliğinde yapılan ?Cumhuriyet Mitingleri?; zamanın Cumhurbaşkanı, Silahlı Kuvvetler Yönetimi, YÖK yönetimi ve Üniversiteler Arası Kurul Yönetimi, Ana Muhalefet Partisi ve Genelkurmay Başkanlığının 27 Nisan 2007 İnternet Bildirisi destekli Anayasa Mahkemesi; Ana Muhalefet Partisinin talebi ile açılan ?Cumhurbaşkanlığı seçimi için TBMM'de oturumun açılması için 2/3 çoğunluk'367 oy' sağlanmadığından, oylamanın iptali davasını kabul etmiş; 03 Mayıs 2007 tarihinde verdiği kararla, TBMM'nin Cumhurbaşkanını seçmesini engellemiş; ülkeyi belirsiz bir mecraya sürüklemiş; milletvekili Genel seçimlerinin erkene alınmasına ve ülkenin üç aydan fazla bir süre ile süresi dolmuş Cumhurbaşkanı tarafından yönetilmesine sebep olmuştur.

Bu karar, Anayasa Mahkemesi tarafından, milletin seçip gönderdiklerinin iradesine, indirilen bir darbe olarak tarihteki yerini alacaktır.


B) 05 HAZİRAN 2008 YARGI DARBESİ

22 Temmuz 2007 tarihinde genel seçimler yapılmış; 28 Ağustos 2007 tarihinde yeni Cumhurbaşkanı seçilmiş; 21 Ekim 2007 Tarihinde yapılan referandumla Cumhurbaşkanının halk oyu ile seçilmesine karar verilmiş; 2006 yılının ikinci yarısından itibaren yapılan bütün engellemelere rağmen millet, iradesini özgürlükler istikametinde toplamış ve müspet gelişmelerden güç alınarak yeni anayasa hazırlanması çalışması başlatılmış ve üniversitelerde uygulanan başörtü yasağının kaldırılması için yapılan bir Anayasa değişikliği yapılmıştır. Parti kapatma davasının da gölgesinde bırakılarak, easastan inceleme yetkisi olmadığı halde, Anayasa değişikliği esastan incelenerek, Anayasa Mahkemesi tarafından 05 Haziran 2008 tarihinde açıklanan kararı ile iptal edilmiştir.

Mahkeme, 22 Ekim 2008 tarinde açıklanan gerekçesinde; Anayasa'nın 2 nci maddesinde yer alan ve tanımı bulunmayan laiklik ilkesini, hukukun yazılı olmayan normlarıyla açıklamaya çalışırken; milletin mukaddesatını, 1000 yıla varan kültür birikimini, örf, âdet ve geleneklerini, dinini ve manevî duyarlıklarını referans alacağına; din dışı felsefi akımları ve bunların öğretilerini referans alarak, milli vicdanı rencide etmiş ve ne tür bir ideoljik kadrolaşma içinde bulunduğunu dünyaya ilan etmiştir.

Anayasa Mahkemesi kendisini TBMM'nin üzerinde bir konuma koymuş, Anayasayı düzenleme yetkisini TBMM'nin elinden almıştır.

Kararını millet önündeki yasakları kaldırma istikametinde değil; azınlığın kuruntularını giderecek yasakların devamı istikametinde kullanarak, milletin inanç ve iradesine darbe indirmiştir.


C) TEMMUZ 2008 YARGI DARBESİ

2006 yılının ikinci yarısından itibaren uygulanan sistemli maniplasyonlara; milli meselelerde yapılan provakasyonlara; devletin bütün imkanlarının zamanın Cumhurbaşkanı ve Anayasal Kurumların bürokratik yöneticileri eliyle milletin inancına ters istikamette devreye sokulmasına rağmen milletin sandık başına giden seçmenlerinin %47'inden, gitmeyen seçmenler de düşünüldüğünde %56'ından oy almış bir siyasî parti aleyhine; milletin büyük çoğunluğunun ciddiye almadığı sebeplerden ve özellikle üniversitelerde hukuk dışı olarak uygulanan örtü yasağının kaldırılması için yapılan Anayasa değişikliği gerekçe gösterilerek, iktidar partisinin kapatılması ile ilgili Yargıtay Başsancısınca açılan dava; kabul edilmiş, iktidar partisi hazine yardımının yarısının kesilmesi ile cezalandırılmış ve kapatma tehdidi altında temel hak ve özgürlüklerin geliştirlmesi istikametindeki girişimlerinin engellenmesi sağlanmıştır.

Bu karar da, başta Silahlı Kuvvetler olmak üzere Anayasal kurumların örtülü desteği ile milli iradeye Üst Yargı Kurumları tarafından indirilmiş bir darbe olarak, Ülkemizin sosyal ve siyasî tarihindeki yerini alacaktır.


Anayasa Mahkemesinin 2007 ve 2008 yıllarındaki, sosyal ve siyasî sonuçlar doğuran kararları, yeni anayasa çalışmalarında, Anayasa Mahkemesinin yetkileri, üyelerinin seçilme şekilleri ve sürelerini tartışma mevzuu etmiştir. Kararlarına yorum getirerek dayanak yaptığı anayasanın ikinci maddesindeki Laiklik ilkesi ile dinin siyasete alet edilmesi hallerinin ve irticai faaliyetlerin, ne olup, ne olmadığı hususunun, din ve vicdan özgürlüğü önündeki engelleri kaldıracak şekilde, tanımlanmasına ihtiyaç hasıl olmuştur. (6)

D) YARGI DARBELERİNİN ÖNLENMESİ İÇİN :


SONUÇ:

Adnan Tanrıverdi

(E)Tuğgeneral

ASDER Gnl. Bşk.


DİPNOTLAR

(1) TSK İç Hizmet Kanunu,Madde 35 - Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır.? (10.01.1961)

(2) 1961 Anayasasında Millî Güvenlik Kurulu.;

MADDE 111.- (Değişik : 20/9/1971 - 1488 S. Kanun/md. 1 )Millî Güvenlik Kurulu, Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve kanunun gösterdiği bakanlar ile Kuvvet Komutanlarından kuruludur. Millî Güvenlik Kuruluna Cumhurbaşkanı Başkanlık eder; bulunmadığı zaman, bu görevi Başbakan yapar.
Millî Güvenlik Kurulu, millî güvenlik ile ilgili kararların alınmasında ve koordinasyonun sağlanmasında gerekli temel görüşleri Bakanlar Kuruluna tavsiye eder.

1982 Anayasasında Milli Güvenlik Kurulu:

MADDE 118. ? (Değişik: 3.10.2001-4709/32 md.) Millî Güvenlik Kurulu; Cumhurbaşkanının başkanlığında, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Başbakan yardımcıları, Adalet, Millî Savunma, İçişleri, Dışişleri Bakanları, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ve Jandarma Genel Komutanından kurulur.

Gündemin özelliğine göre Kurul toplantılarına ilgili bakan ve kişiler çağrılıp görüşleri alınabilir.

Değişik: 3.10.2001-4709/32 md.) Millî Güvenlik Kurulu; Devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili alınan tavsiye kararları ve gerekli koordinasyonunun sağlanması konusundaki görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirir. Kurulun, Devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması hususunda alınmasını zorunlu gördüğü tedbirlere ait kararlar Bakanlar Kurulunca değerlendirilir.

Millî Güvenlik Kurulunun gündemi; Başbakan ve Genelkurmay Başkanının önerileri dikkate alınarak Cumhurbaşkanınca düzenlenir. Cumhurbaşkanı katılamadığı zamanlar Millî Güvenlik Kurulu Başbakanın başkanlığında toplanır.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin teşkilatı ve görevleri kanunla düzenlenir.

(3) 1972 yılından önce yürülükte bulunan 22Nisan 1341-1925- tarihli ve 636 sayılı ?Şûurayı Askerinin Teşkilat ve Vezaifi kanuna? göre ?Âli Şûrayı Askeriye? ismi ile görev yapmıştır.

(4) Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Tarihi Gelişimi

http://www.msb.gov.tr/ayim/Ayim_menu.asp?IDNO=25

(5) E.Kur.Alb.Ahmet Uludağ, Yüksek Askerî Şûra'da Derin Şüpheler, Çalış Ofset, Haziran2007, s.62,82

(6) 1982 Anayasasının 146. Maddesi: Anayasa Mahkemesi onbir asıl ve dört yedek üyeden kurulur.

Cumhurbaşkanı, iki asıl ve iki yedek üyeyi Yargıtay, iki asıl ve bir yedek üyeyi Danıştay, birer asıl üyeyi Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurullarınca kendi Başkan ve üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğu ile her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; bir asıl üyeyi ise Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri içinden göstereceği üç aday arasından; üç asıl ve bir yedek üyeyi üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından seçer.

Yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri ile üst kademe yöneticileri ve avukatların Anayasa Mahkemesine asıl ve yedek üye seçilebilmeleri için, kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim görmüş veya öğrenim kurumlarında en az onbeş yıl öğretim üyeliği veya kamu hizmetinde en az onbeş yıl fiilen çalışmış veya en az onbeş yıl avukatlık yapmış olmak şarttır.

Anayasa Mahkemesi, asıl üyeleri arasından gizli oyla ve üye tamsayısının salt çoğunluğu ile dört yıl için bir Başkan ve bir Başkanvekili seçer. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler.

Paylaşmak ister miydiniz?

Submit to DeliciousSubmit to DiggSubmit to FacebookSubmit to Google BookmarksSubmit to StumbleuponSubmit to TechnoratiSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn