Çanakkaledeki Gizli Kuvvetler Sarıkamış'ta Neden Yardım Etmedi? (30 Mart 2006)

ÇANAKKALE?DEKİ GİZLİ KUVVETLER SARIKAMIŞ?TA NEDEN YARDIM ETMEDİ?

Hazırlayan: Adnan Tanrıverdi

Emekli Tuğgeneral, Asder Gnl. Bşk. 

MESELENİN ÖZETİ: 

*SORU:

 

*CEVAP:

 

GENİŞ BİR İNCELEME AŞAĞIDA SUNULMUŞTUR

 

ÇANAKKALE?DEKİ GİZLİ KUVVETLER SARIKAMIŞ?TA NEDEN YARDIM ETMEDİ?

Yukarıdaki soru e-mail yolu ile sevdiğim bir arkadaşımdan bana ulaşmıştır. Her şeyden önce, kendisine gelen bu soruyu bana yönlendirdiği ve konu hakkında beni araştırmaya sevk ettiği için kendisine müteşekkirim.

Mesele günümüzde istismar edildiği için, mümkün olduğu ölçüde kaynaklara bağlı kalarak ve biraz etraflıca incelenmesi gereken bir değer olduğunu düşünüyorum. Değerlendirmenin de, tarihi gerçeklerin, Kur?ân-ı Kerîm ve Hadisi Şerifler ışığında yapılmasının meselenin anlaşılmasına yardım edeceği kanaatindeyim. Bu nedenle, incelemeyi:

 

Başlıkları altında yapacağım.

 

Savaşanlara Allahü Teâlâ Yardım Eder mi?

Alemlerin ve kainatın, zerreden küreye mevcudatın sahibi Yüce Allah, Kutsal Kitabımız Kur?an-ı Kerîminde, savaşan mü?minlere yardımını  meâllerini aşağıya çıkardığım ayetlerinde vaat ediyor.

 

Muhammed(sas) Sûresi, Ayet-7 :

?Ey iman edenler! Eğer (siz) Allah'a (dînine) yardım ederseniz, (O da) size yardım eder ve ayaklarınızı sâbit kılar.?

 

Âl-i İmrân Sûresi, Ayet-160 :

?Eğer ALLAH size yardım ederse, artık size gâlip gelecek kimse yoktur! Eğer sizi yardımsız bırakırsa, o takdirde O'ndan sonra size kim yardım edebilir? Öyle ise, Mü?minler ancak Allah'a tevekkül etsinler.?

 

Müslüman?ın canı, malı, namusu, nesli ve dini (Vatan bu değerlerin ortak paydasıdır.)  tehlikeye girdiği zaman, bu değerlerini, canını ortaya koyarak, savunması  farzdır.

Osmanlı, dört sebep tahakkuk ettiği zaman savaşı meşru kabul etmiştir. Birincisi, İslâmı yaymak; ikincisi, idaresindeki Müslümanlara ve insanlara zulmeden yönetimlere mani olmak; üçüncüsü, ülkesini dış saldırılardan korumak; dördüncüsü de iç karışıklıkları önlemektir. Bu haller vuku bulduğunda ve Devlet çağırdığında Müslüman?ın canı  ve malı ile savaşa katılması da dinen  farzdır. Yani Allahü Teâlâ?nın emridir.

Yukarıdaki ayet-i Kerîmelerde, rızasını kazanmak için canını ortaya koyarak savaşan Mü?mine, Allahü Teâlâ? yardımı vaat ediyor, Allahü Teâlâ?nın yardım ettiğini de kimsenin mağlup edemeyeceğini haber veriyor.

Bu iki ayeti kerîmeye göre;  Allahü Teâlâ?nın, kendi rızası için savaşan veya mücadele verenlere, yardımının kesin olduğuna bizim, yani Müslümanların imanı tamdır.

 

Savaşanlara Allahü Teâlâ Nasıl Yardım Eder ?

 

Âl-i İmrân Sûresi, Ayet-13 :

?(Bedir'de) Karşılaşan iki cemâatte, elbette sizin için bir delil vardır. Bir cemâat ALLAH yolunda savaşıyordu, diğeri ise kâfir idi ki, (kendi) görüş(ler)iyle onları (o mü?minleri,karşılarında) iki misli olarak görüyorlardı. Allah, dilediği kimseye yardımı ile kuvvet verir. Muhakkak ki bunda, basîret sahipleri için gerçekten bir ibret vardır.?

Bu savaşta Müslümanlar 313 kişi kâfirler 1000 kişi kadardı.Yani Mekkeli Müşrikler, 313 kişilik Nebî Kuvvetlerini 2000 kişi yani olduğunun yedi katı görüyorlardı.

 

Âl-i İmrân Sûresi, Ayet 123,124:

?Muhakkak ki Allah, siz (daha) zayıf olduğunuz halde, Bedir?de sizi muzaffer kılmıştı! Öyle ise Allah?tan sakının, tâ ki şükredesiniz.? (Ayet-123)

?O zaman sen mü?minlere şöyle diyordun: ?Rabbinizin, size indirilmiş üç bin melekle yardım etmesi size yetmez mi?? ? (Ayet-124)

 

Bu ayeti Kerîmelerden Allah Teâlâ?nın inanlara; (1)düşmanlarını az göstererek, veya  (2)düşmanlara mü?minleri çok göstererek, veyahut ta (3)mü?minleri melekleri (Melek; Allah?ın nurdan yarattığı, istediği şekle girebilen, daima Allah?a ibadet eden günahsız varlıklardır.) ile takviye ederek yardım ettiği anlaşılmaktadır. Müslümanların bu ayetlerin hükümlerine inanmaları da imanlarının gereğidir. İnanmayanlar zaten mü?minlik sıfatını kaybederler. Buradan anlıyoruz ki, meleklerin; kime, ne zaman, nerede ve ne şekilde  görüleceği, Yüce Rabbimizin takdirine bağlıdır.

 

Savaşta Müslümanı Müslüman Olmayandan Ayıran Ruh Hali:

 

Âl-i İmrân Suresi, Ayet-157:

?Şânım hakkı için, eğer Allah yolunda öldürülür veya(o yolda iken) ölürseniz, elbette Allah?tan bir mağfiret ve bir rahmet, onların (dünyada) toplamakta olduklarından daha hayırlıdır.?

 

Âl-i İmrân Suresi, Ayet-169  :

?Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma! Bil?akis (onlar) hayatdardırlar, Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar.?

 

Enfal Sûresi Ayet-15,16:

-Ey îmân edenler! Ordu hâlinde inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman, (çokluklarına bakarak) hemen onlara arkalarınızı dönmeyin (kaçmayın)! (A-15)

-(Tekrar) savaşmak için bir tarafa çekilen veya başka bir birliğe katılan müstesnâ, kim öyle bir günde onlara arkasını dönerse (kaçarsa), artık hiç şüphesiz Allah?tan bir gazaba uğramış olur ve onun varacağı yer Cehennemdir! O ise ne kötü varılacak yerdir! (A-16)

 

Bu Ayet-i Kerîmeler, Mü?minlere şehitlik mertebesini müjdelemekte ve savaşta düşmandan kaçmayı yasaklamaktadır.

 

Ayrıca, Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammet Mustafa Sallallahü Aleyhi vesellem, şehitlikle ilgili bazı haberleri aşağıdaki hadisi şeriflerle bize bildirmiştir.

 

?Cennete giren hiç kimse dünyaya geri dönmek istemez, yeryüzünde olan her şey orada vardır. Ancak şehit böyle değildir. O, mazhar olduğu ikramlar sebebiyle yeryüzüne dönüp on kere şehit olmayı temenni eder.?

 

Bir adam Peygamberimize ?Ey Allah?ın Resûlü, Allah yolunda öldürüldüğüm takdirde, bütün hatalarım örtülecek mi?? diye sordu.

Peygamber Efendimiz ?Evet, sen sabreder, mükâfat bekler, geri kaçmadan ileri atılır vaziyette olduğun halde öldürülürsen, evet, (kul) borcu hariç, bütün günahların affedilecek. Zira Cebrail bu hususu haber verdi!? buyurmuştur.

 

Peygamber Efendimiz Bedir Savaşından önce Ashabına hitaben ?Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâle yemin ederim, bu gün her kim, şu müşriklerle sabrederek, Allah?ın sevabını umarak ve geri dönmeden hep ilerleyerek savaşır ve öldürülürse Allah onu cennetine koyacaktır.? Buyurmuştur.

 

Yine başka bir Hadis-i Şerifinde ?Şehidin ölüm (darbesinden) duyduğu ızdırap sizden birinin  çimdikten duyduğu ızdırap kadardır.? Buyurmuştur.

 

Başka bir Hadis-i Şerifinde ?Rabbimiz, Allah yolunda savaşan şu kimseye taaccüp etmiştir. Arkadaşları hezimete uğra(yıp kaç)mıştır. Ancak O, (kaçmanın haram olduğunu düşünerek) kendisine düşen sorumluluğun idrakiyle geri dönerek, öldürülünceye kadar düşmanla çarpışmıştır. Bunun üzerine Aziz ve Celil olan Allah, meleklere (iftiharla) şöyle der. ?Şu kuluma bakın, benim nezdimde olan (mükafatı) düşünüp katımda olan (cezadan) korkarak geri döndü, öldürülünceye kadar savaştı.??  Buyurmuştur.

 

Çanakkale?nin inkâr edilemeyen manevî cephesinin öne çıkarılmasında ne  mahsur olabilir?

 

Çanakkale Muharebelerinin başından sonuna kadar, Türk Askerinin erinden, en üst komutanına kadar(Almanlar mevzuumuzun dışındadır) arkasına dönüp bakmadığını, öleceğini bile bile düşmanın üzerine atıldığını yerli yabancı bütün kaynaklar teyit etmektedir. Bu yüksek ruh hali onun Allah?a, ahiret gününe ve şahadete imanından bir de iyi sevk ve idare edildiğindendir. Yine yerli yabancı kaynaklar, Tabur ve Alay imamlarının, şehitliğin ulviyetini belirten ve dini telkinler içeren nasihatlerini, birliklerin arasında dolaşarak askerlere anlattıklarını kaydetmektedir.

 Çanakkale Muharebeleri ile ilgili olarak, anlatılan sırlı olayların ?HURAFE? olarak nitelendirilmesi doğru olmaz. ?İmdada koşan beyaz sakallı evliyaların ve Mehmetçikle birlikte savaşan yeşil cübbeli meleklerin? görülmesi ve benzeri hadiselerin anlatılması zaferin değerini küçültmez. Her zaferde göz ardı edilemeyen manevi boyut mutlaka vardır.   Çünkü, şartları oluşturan Çanakkale Kahramanlarına, yukarıda belirtilen ayet ve hadisler ile vaat edilen Allah?ın (cc) yardımının gelmiş olabileceğine inanmak, mü?minin vasıflarındandır.

 

Çanakkale Muharebeleri; Boğazın Denizden zorlanması, 18 Mart zaferi ve kara harekâtının tamamı yaklaşık 10,5 ay sürmüştür. Bu süre içinde, zamanın yazar ve gazetecileri de muharebe meydanına getirilmiş, yerinde tespitlerle, Çanakkale destanlaşmıştır. Münferit birkaç abartılı hikaye olsa da (ben bilmiyorum) yazılanların gerçek hatıralar olduğuna inanıyorum.

 

 Nitekim, Türk Tarih Kurumu Genel Müdürlüğü de yapmış olan Uluğ İğdemir tarafından yayınlanan ?Anafartalar Muharebat?ına Ait Tarihçe? isimli eserin giriş bölümünün sonunda,  Mustafa Kemal Atatürk?ün Çanakkale zaferini kazanan ruhu anlatan bir hatırası aynen aşağıdaki gibidir:

?Biz ferdi kahramanlık sahneleri ile meşgul olmuyoruz. Yalnız size Bombasırtı vak?asını anlatmadan geçemeyeceğim. Mütekabil siperler arasında mesafemiz sekiz metro, yani ölüm muhakkak? Birinci siperdekiler, hiç biri kurtulmamacasına kâmilen düşüyor, ikincidekiler, onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar şayanı gıpta bir itidal  ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir fütur bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kur?anı Kerîm, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şehadet çekerek yürüyorlar. Bu, Türk Askerindeki ruh kuvvetini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebelerini kazandıran, BU YÜKSEK RUHTUR? 

Çanakkale Muharebelerindeki bu ruhu açığa çıkarmaya çalışanları Mustafa Kemal Atatürk?ü Çanakkale?den dışlamak girişimi ile suçlamak, gerçeklere sırtını dönmekle eş anlamlı olmalıdır.

Allahü Teâlâ?nın; savaşın bütün şartlarını yerine getiren Türk Ordusuna; ayaklarını sabit kılarak, cesaret ve metanetini arttırarak, düşmanının kalbine korku salarak, meleklerini, evliyalarını  ve şehitlerini göndererek  desteklediğini ve zaferin kazanılmasına yardım ettiğini, savaşanların hikayelerini yayınlayan pek çok eserde görebiliriz. Bu gerçeği inkâr etmek tarihe uygun düşmez.

 

Görünmeyen Güçler Sarıkamış?ta Enver Paşa?ya Neden Yardım Etmedi:

 

Sarıkamış?ı çok özet de olsa hatırlamakta yarar olduğunu düşünüyorum. 

Bildiğimiz gibi Sarıkamış ve Çanakkale Muharebeleri birbiri arkasında cereyan etmiştir. Sarıkamış Muharebeleri; 3ncü Ordunun, 11inci Kolordusu ile bulunduğu Azap mevziinden, yani cepheden, Handere-Sarıkamış istikametinde taarruz ederken; 9 ve 10 uncu kolorduları ile de Oltu-Kosor Boğazı-Allahüekber Dağları- Sarıkamış İstikametinde geniş bir kuşatma yaparak, Rus Ordularının imhasını amaçlayan bir harekât idi. Harekât Yığınak bölgesinden 22 Aralık 1914 tarihinde başlamış, 9 uncu Kolordunun öncü Kuvvetleri 27 Aralık?ta  Sarıkamış doğusundaki Selim mevziine ulaşmıştır. Ancak   Allahüeker Dağlarını aşarken hava şarlarına mağlup olan 10uncu  Kolordunun iki Tümeninin büyük bir kısmı donarak erimiştir.

Sarıkamış?ta savunma için tertiplenmiş olan Rus Ordusu Komutanı, Türk Ordusunun Sarıkamış Batısına indiğini haber aldığında, Sarıkamış?taki Kuvvetlerinin imha edileceğine kesin gözü ile bakarak, Tiflis?te yeni kuvvetlerle yeni bir savunma hattı tesis etmek için, Tiflis?e gitmiştir.

Sarıkamış batısına inebilen 9 ve 10uncu Kolordulara ait bir avuç kuvvetle 31 Aralık 1914 tarihine kadar yapılan taarruzlarla, umulan amaç tahakkuk ettirilememiş, 3 Ocak 1915 tarihinde başlatılan Rus Mukabil Karşı Taarruzları sonucun da 3ncü Türk Ordusu, taarruza başlamadan önce bulunduğu,  Azap Mevziine çekilmek zorunda bırakılmış;  Rus takip harekâtı da 18 Ocak 1915 tarihinde, Türk Karşı Taarruzlarının başlamasından önceki mevzilere ulaşınca durmuştur. Sarıkamış Muharebeleri yaklaşık bir ay sürmüş, ilk yarısı Türk Karşı Taarruzları ile, ikinci yarısı da Rus Mukabil Karşı Taarruzları ile geçmiştir. Bizim zayiatımızın büyük kısmı, muharebelerin birinci yarısında olmuştur.

Sarıkamış Muharebelerinde zayiat:

Türk Ordusunda: Harp Tarihi Dairesinin yayınlarına göre, 23 000 kişi muharebelerde şehit olmuş, 10 000 kişi hastahanelerde ölmüş, 7 000 kişi esir verilmiş, 10 000 kişi de yaralanmıştır.(Toplam: 50 000 kişi) (Yabancı kaynaklara göre ise kaybımız 90 000 kişi olarak gösterilmiştir.)

Rus Ordusu ise: 20 000 kişi muharebelerde, 9 000 kişi donarak olmak üzere 29 000 ölü, 2 000 kişi de esir olmak üzere toplam 31 000 kişi zayiat vermiştir.

 

Burada amaç, Sarıkamış Muharebelerinin kritiğini yapmak değildir. Ancak, Çanakkale?deki gibi bir zaferin kazanılmasını engelleyen bariz sevk ve idare hataları yapılmıştır. (1) Kış şartlarına göre teçhiz edilememiş birliklerle, (2) karla kaplı ve dondurucu tipinin hüküm sürdüğü yüksek arazi kesimlerinden, geniş bir kuşatma harekâtı icra edilmiş; (3) kuşatma kanadındaki iki kolordunun düşman yan ve gerisine aynı anda taarruzu sağlanamamış,  10uncu Kolordunun iki gün gecikmeli olarak taarruza katılması sonucunda, hem zayiat yüksek olmuş hem de umulan başarı sağlanamamıştır.

 

Allahû Teâlâ, dünyada hadiselerin oluşunu sebeplere bağlamıştır. Bazıları buna tabiat kanunu diyor. Şifa Allah?tan(cc) dır. Ancak kulun şifa bulması için doktor ve ilaca ihtiyacı vardır. Yağmuru Allahû Teâlâ yağdırır. Yağmurun yağması için bulutlar gereklidir. Kul şartlarını oluşturarak dua ederse Allahû Teâlâ duaya icabet eder. Dünya sebepler dünyasıdır. Tabii ki, Sarıkamış Muharebelerinde zafere ulaşacak derecede, Allahû Teâlâ?nın yardım göndermeyişindeki hikmeti bizim açıklamamız ve bilmemiz mümkün değildir. Ama bilebildiğimiz kadarıyla, 3üncü Ordu Komutanlığınca, zafer kazanmaya yeterli yardımı celbedecek gerekli tedbirler tam olarak alınmamıştır. Eğer bütün noksanlıklara rağmen zafer olsaydı, hayali planlarla vatan evlâtlarını felâketlere sürükleyecek nice komutan ve devlet adamı çıkmaz mıydı? Sarıkamış?ta da hayatını kaybeden kahraman mehmetçik ve komutanlarının şehitlik mertebesine ulaştıklarından şüphemiz yoktur. Onlar mükafatlarını almışlardır. Bu muharebede Türk Ordusunun elde edemediği sadece zaferdir.

Kaldı ki, Birinci Dünya Harbinde Sarıkamış Muharebesi, Kafkas Cephesinin ne ilk ne de son muharebesidir. Çanakkale Cephesinde nasıl bir çok muharebe cereyan etmişse, Kafkas Cephesinde de çok sayıda muharebe cereyan etmiştir. 1 Kasım 1914 tarihinde sınırı geçerek taarruza başlayan Rus Kuvvetleri; her iki tarafın da ileri geri harekâtını içeren bir çok safhadan geçtikten sonra; Avrupa Cephesinde Almanların; Çanakkale cephesinde müttefik kuvvetlerine geçit vermeyen, Kafkas Cephesinde ise başarılı savunma yapan Türk Ordularının etkisi ile, Çarlık Rusyasının ihtilalle çökmesi sonucunda, Kasım 1917 tarihinden itibaren dağılmaya başlamış ve yerlerini Ermeni Birliklerine bırakarak, Ocak 1918 başında tamamen çekilmişlerdir. Şubat 1918 başında ileri harekâta başlayan Türk Ordusu da, çok sayıda harp silah ve malzemesini ganimet alarak, savaşın başındaki sınırlarımızı da geçmiş(üç sancak-Kars,Ardahan,Batum-ele geçirilmiş) 15 Eylül 1918?de Bakü ve Tebriz?e ulaşmıştır. Kafkas Cephesinin bütünü düşünüldüğünde, sonuç itibari ile zafer kazanıldığı söylenebilir.

 

Nitekim, Çanakkale muharebelerin de de, büyük zayiatlara sebep olan, ancak herhangi bir toprak kazancı elde edilemeyen, karşı taarruzlar olmuştur. Örneğin, Seddülbahir cephesinde 1/2Mayıs gece taarruzunda 10 000?e yakın, ¾ Mayıs gece taarruzunda 16 000, 4 Haziran?da düşmanın kitreye taarruzunda 10 000, 5 Temmuz?da Zığındere karşı taarruzunda 16 000, 12 Temmuz?da Fransızların Kereviz Dere Taarruzunda 9 700; Arıburnu Cephesinde ise, 1 Mayıs Karşı Taarruzunda 13 955, 19 Mayıs Karşı Taarruzunda 9 000 kişi şehit, yaralı ve esir olarak zayiat verilmiştir.

Düşman sebeplere sarılıp, teknolojik üstünlük elde ettiği zaman aradaki farkı canımızı ortaya koyarak kapatabiliriz. ?Allah (cc) bizim yanımızdadır, o halde zayiat da vermeden, gayret de göstermeden muharebeleri kazanalım? dersek, hüsrana uğrarız.  

 

Allahû Teâlâ Uhud Savaşında, Peygamber Efendimizin(sas), mevzilerini terk etmemelerine dair, kesin emrine rağmen, Okçu Tepesine yerleştirdiği okçular, mevzilerini emirsiz terk ederek, bir savaşta gösterilmesi gereken itaati göstermedikleri için, Peygamberine mağlubiyeti tattırmıştır. Aksi halde, sonraki bütün nesillere savaşın gerektirdiği hazırlık ve kurallara uyma ihtiyacını duymama alışkanlığı edinmelerine sebep olurdu.

 

SONUÇ:

 

Son birkaç yıldır, sayısı az da olsa bir kısım insanlar, Çanakkale Muharebelerini maneviyattan soyutlamak için gayret gösteriyorlar. Bu davranışları doğru bulmuyorum. İnançlı insanlarla uğraşan zihniyetin uzantısı olarak değerlendiriyorum. Bu düşünceyi askerlerin de paylaşmasını anlayamıyorum.

 

Sarıkamış?ta veya Balkan Harbinde yaptığımız hatalardan dolayı mağlup olduk veya zafer kazanamadıysak, Çanakkale?deki zaferde Allahû Teâlâ?nın yardımını görmezden mi gelmemiz lazım? Allahü Teâlâ?ya iltica eden her muharip, Allah (cc)?ın yardımını yanında bulur. Fert açısından bize lazım olan budur. Allah için kendini feda eden kazanmıştır. Bu Çanakkale?de de böyledir, Sarıkamışta?da böyledir.

 

Savaşın bütününü düşününce, zafer sebeplere daha çok sarılana daha yakındır. Aslında savaşlar barıştan kazanılır veya kaybedilir. Barışta teknolojik üstünlüğü sağlayamadıysak, savaşa düşmandan daha üstün silahlarla hazırlanamadıysak, o zaman askerlerimizi gözünü budaktan sakınmadan ölüme gitmesi için hazırlamamız gerekmektedir. İşte Çanakkale Ruhuna böyle durumlarda ihtiyacımız vardır. Aynen bu gün olduğu gibi. Aksi takdirde teslim bayrağını çekecek nesiller yetiştirmiş oluruz.

 

Bu gün artan suç oranı ve içine düşürüldüğü bunalıma karşı gençlerimize; yüksek ahlâkî ve dini değerleri ile örnek gösterilebilecek Çanakkale Şehitler ve Gaziler kuşağı varken, bunu yok saymak; ayrıca gelecek kuşaklara Çanakkale zaferini kazanan ve kazandıran yüksek ruh halini işaret edenleri de hurafe ile uğraşmakla suçlamak doğru olur mu?

 

Çanakkale Muharebeleri  Cumhuriyetten  önce ve sonraki değerlerin ve şahsiyetlerin buluştuğu, manevi değerlerin yoğunluğu ile kazanılan Türk ve İslâm aleminin örnek alabileceği, yabancı ülke askeri okullarında da tedris edilen ; Türk Milletinin motivasyonu için  incelenmesi ve tedris edilmesi gereken; Allah sevgisi, dinine bağlılık, vatan ve şehitlik aşkı, saflık, temizlik, insanlık, yardımseverlik gibi savaşanların vasıflarının zamanımız ve geleceğin gençlerine örnek gösterilmesi gereken, sahip olduğumuz kıymetli bir hazinedir. 

Bırakın her kesim, hissettiklerini, inandıklarını ve ihtiyaç duyduklarını alsın ve hayatına uygulasın. Tarihten herkes kendine göre ders çıkarsın. Ama biz askerler inançsız ordu ile savaşlar kazanmanın, devleti, vatanı ve milleti korumanın mümkün olmadığı bilincinde olarak hareket edelim. 30 Mart 2006

Adnan Tanrıverdi
Emekli Tuğgeneral
ASDER Gnl.Bşk.

Not:

a. Metindeki Ayet Meâlleri, Hayrat Neşriyat ilmî ve Araştırma Merkezi tarafından 2001 yılında bastırılmış olan ?Kur?ân-ı Kerîm ve Muhtasar Meâli?nden alınmıştır.

b. Metinde geçen Hadisî Şerif Meâlleri, Zaman Gazetesi tarafından Feza Gazetecilik A.Ş tarafından basılan ve Akçağ Yayınevi tarafından dağıtılan, Prof. Dr. İbrahim Canan tarafından hazırlanan, ?Hadis Ansiklopedisi-Kütüb-i Site?den alınmıştır. (c.3.s.515:529)

c. Bir küçük serzeniş: Dinci tabiri, sözlüklerde yeri olmamakla beraber, din alıp satanlara verilen addır. Eğer hakaret kastedilmiyorsa, bu kelime yerine DİNDAR (dini kaidelere hakkı ile riayet eden) kelimesinin kullanılması daha anlamlı olacaktır.

Paylaşmak ister miydiniz?

Submit to DeliciousSubmit to DiggSubmit to FacebookSubmit to Google BookmarksSubmit to StumbleuponSubmit to TechnoratiSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn