12 Eylül gölgesinde Yeni Anayasa Çalışmaları Panel Tebliği (17 Kasım 2011)

ARADA BİR ESKİYE BAKMAKTA YARAR VARDIR!

Gündemi geldikçe eski yazı ve yorumlarımızı tekrar siz değerli okuyucalarımın dikkatine sunmak istiyorum.

Milletin Seçtiklerinin ve Milletin eseri olacak yeni bir ANAYASA için TBMM'de ve Ülke sathında yoğun çalışma yapılırken 2008 yılında yaptığımız Darbeleri önlemek ve vesayet sistemine son vermek için yapılması gerekenlere yer verdiğimiz anayasa çalışmamızı tekrar sizlerin değerlendirmelerinize sunmak istiyorum.

Şahsen, ASDER olarak ve ASSAM olarak yeni söyleyeceklerimiz vardır. Devletin şekli, temel hak ve özgürlülerin teminat altına alınması, hukukun üstünlüğü, hak ve adaletin tesisi hususlarında yeni Anayasada bulunması gerekenleri ilave ederek, görüşlerimizi yeniden ifade etmek istiyoruz. O zamana kadar bu çalışmamızın tekrar dikkate sunulmasının uygun olduğunu düşündüm.

Belki biraz uzun ama bu günkü anayasa arayışlarına ışık tutacak bir değerlendirme olduğu kanaatindeyim.

Vakti olmayan okuyucularımın, en azından konu başlıklarına ve sonuç bölümüne göz atmalarının, tartışmaların odağında bulunan asli konulara yönelmelerini sağlıyacağını düşünüyorum. (22 Nisan 2010)

12 EYLÜL GÖLGESİNDE

YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI

 

MAKALENİN KONU FİHRİSTİ :

  1. GİRİŞ

    • Neden yeni bir anayasa arayışı içindeyiz?

  2. DARBELERİN DAYANAĞI DARBELERE KARŞI ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER,

    • Birinci Dayanak : Yasal Mevzuat

    • İkinci Dayabnak : İdeolojik Kadrolaşma

    • Üçüncü Dayanak : Siyasî İstikrarsızlık

  3. 12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ VE DARBE MEVZUATINA KARŞI ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER,

  4. 28 ŞUBAT 1997 POST MODERN MİLLİ GÜVENLİK KURULU (MGK) DARBESİ VE BENZERİ DARBELERE KARŞI ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER,

    • 28 Şubat, MGK Başkanı ve asker üyeleri tarafından yapılmış bir MGK darbesidir,

    • İdeolojik Kadrolaşma Mekanizması Olarak Yüksek Askerî Şûra,

      • A. 1982 Anayasasının 125. Maddesi

      • B. Tasfiyelere, Disiplini Temin Safsatası

      • C. Tasfiyeler Yargı Denetiminden Kaçırılmıştır,

      • D. YAŞ Mağdurları Disiplinsiz Değildir.

      • E. Yüksek Askeri Şuranın, General ve Amiral Terfileri için de Şaibelidir.

      • F. YAŞ Uygulamaları Hukuka Aykırıdır.

      • G. YAŞ Kararları Yargıya Açık Olmalı ve Mevzuatta Değişiklik Yapılmalıdır.

  5. YÖK DARBESİ VE HUKUK DIŞI İŞLEMLERİNE KARŞI ALINACAK TEDBİRLER, 

  6. 2007 VE 2008 YARGI DARBELERİ VE HUKUK DIŞI İŞLEMLERE KARŞI ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER,

    • 03 Mayıs 2007 Yargı Darbesi,

    • 05 Haziran 2008 Yargı Darbesi,

    • Temmuz 2008 Yargı Darbesi,

    • Yargı Darbelerinin Önlenmesi için Alınması Gereken Tedbirler

  7.  

  8. SONUÇ VE YENİ ANAYASADA OLMASI GEREKENLER



12 EYLÜL GÖLGESİNDE

YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI

(08 Kasım 2008 Tarihinde TEHÖP tarafından icra edilen Panelde sunulmuştur)

  1. GİRİŞ:

  2. Sayın Başkan, Değerli Konuklar, TEHÖP bileşeni Sivil Toplum Kuruluşlarının değerli başkan ve üyeleri hepinizi saygı ile selamlarım.

    Burada önemli bir faaliyet icra ettiğimize inanıyorum. Konuşmacılarımız arasında hukukçular da var. Ama, genel özelliğimiz, yaşanan hukuksuzluklardan bizzat zarar görenleri temsil etmemizdir. Amacımız, dernek olarak faaliyet alanlarımız ve dernek hedeflerimiz ışığında, bir noktada, yasal mevzuatın, (ki bunun başında Anayasa gelir) mensuplarımızın hayatında bire bir, menfi etkilerini dikkate alarak, yeni anayasa arayışları için görüş serdetmektir.

    Neden yeni bir anayasa arayışı içindeyiz?

    Çünkü, yasalarla verilmiş bir kısım haklar gasp ediliyor.

    Yasal haklarımızı kim, hangi ortam ve zamanlarda, neye dayanarak ve nasıl gaspediyor?

    1982 Anayasası, genel özellikleri ile, devletin yönetimini millete bırakmayıp, yasama ve yürütme erklerinin yetkilerini kısıtlayan, buna karşılık, millete karşı sorumsuz kurumların yetkilerini arttıran kurallar koyan bir yapıya sahiptir. Bu hal herşeyden önce, uyum içinde çalışması gereken devlet organlarının, verilen aşırı yetkilerin sorumsuzca kullanılması sonucunda, amansız çatışmalarına sebeb olmuştur.

    1982 Anayasası, iktidarı bölmüştür. Bir tarafta, milli iradeyi temsil eden yasama ve yürütme; diğer tarafta devletin güçleri ellerine teslim edilen kurumlar. Bu kurumlar öyle yetkilerle donatılmış ki; istedikleri zaman, milletin seçtiklerinin elini kolunu bağlayabilmektedirler. Yani bir gemide iki kaptan, biri dümeni sağa, diğeri sola kırıyor. Gemi ikisinin istediği yöne de gitmiyor. Kayaya bindirme riski de büyüktür.

    Milli İrade, güçlendirilmeli, itibar kazandırılmalı ve hakim kılınmalıdır. Devletin yönetimine, milletin seçtiği ve dört senede bir de değiştirme imkanını elinde tuttuğu TBMM hakim olmalıdır. Bunun hakim olabilmesi için bürokratik seçkinlerin kontrolünde bulunan Yargı, Silahlı Kuvvetler, YÖK ve diğer bağımsız anayasal kurumların yetkileri azaltılmalı, bu kurumlara yapılacak görevlendirmelerde TBMM'nin iradesi aranmalıdır.  

    TBMM'inin yetkileri arttırılırken, bu yetkileri kullanacak iradenin bulunmaması, yani tek bir partinin hükümet çıkarmasına imkan vermeyen oy dağılımı ve buna bağlı kurulan zayıf koalisyon hükümetleri, kritik ve sıkışık zamanlarda, ülkenin kaosa ve istikrarsızlığa sürüklenmesine sebep olmaktadır.

    Yetkiler TBMM'e aktarılırken, istikrarsızlığa sebep olmamak için, genel seçimlerde, temsilde adaletten feragat edip, yönetimde istikrarı ön plana çıkaracak tarzda, gerekirse seçim barajları birkaç puan daha yüksek tutulmalıdır. 

    1982 Anayasasında, görünüşte Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasında bir engel yokmuş gibi geliyor. Ama, inançla ilgili küçük bir talep, hukuk dışı engellerle karşılaşıyor ve Anayasal Kurumlar el birliği ile baskı ve yasakları uygulamaya sokuyorlar.

    Darbeler,

    Müdahaleler,

    İnce ayarlar

    Engeller,

    yasaklar,

    Baskılar başlıyor.

    Darbeler ve yasaklamalar;

    Dayanağını yasal mevzuattan alıyor,

    İdelojik kadrolar tarafından;

    Kaos ve istikrarsız ortamlarda uygulanıyor.

  3. DARBELERİN DAYANAĞI VE DARBELERE KARŞI ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER

  4. Birinci dayanak; Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi için, yetki alınan anayasa ve yasa hükümleridir, ki, statik olan bu hükümler, hazırlama ve onaylama sorumluluğu Bakanlar Kuruluna ait olan MGSB?deki, iç tehdit değerlendirmesi ile, dinamik hale, yani işler hale getirilmektedir.

    Şüphesiz Anayasa ve yasalar ideolojik olarak yorumlanırsa, darbelere yasal zemin bulmak mümkündür.

    1982 Anayasasının, temel hak ve özgürlükleri; egemenliği millete veren; kurum ve kuruluşların yetki ve sorumluluklarını; belirleyen maddeleri göz ardı edilerek;

    Başlangıç maddesinin ikinci paragrafındaki ( Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak, Türkiye Cumhuriyeti?nin ebedî varlığı, refahı, maddi ve manevi mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;) ifadesindeki .. ?çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma..? hedefine bakıp, milletin yaşantısını çağdışı ve devlete tehdit olarak görme eğiliminin;

    İkinci maddesindeki (Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı , Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, demokratik, lâik, sosyal hukuk Devletidir.) ?LÂİKLİK? kavramını öne çıkararak dindar insanlara tehdit gözü ile bakma eğiliminin;

    İnkılâp kanunlarının korunması ile ilgili 174 üncü maddesindeki (Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu ÇAĞDAŞ UYGARLIK SEVİYESİNE çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin LÂİKLİK niteliğini koruma amacını güden İNKILÂP kanunları, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin , Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz) ?Çağdaş uygarlık düzeyi?ne ulaşmayı ve ?lâik niteliği? korumayı sağladığına inanılan sekiz inkılap kanunun tehdit altında olduğuna dair kuşkunun;

    Silahlı Kuvvetlere eğitim, silah, araç ve gereç bakımından hazırlıklı bulunması için ?TSK İç Hizmet Kanunu?na konulmuş bulunan 35 inci maddesindeki (Silâhlı Kuvvetlerin vazifesi;Türk Yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır.) ?Türkiye Cumhuriyetini koruma ve kollama? görevinin, zamanının belirlenmesinin ve kararının verilmesinin TSK?ne ait olduğuna dair anlayışın;

    Özellikle 28 Şubat ile birlikte başlatılan baskı ve müdahalelere yasal dayanak yapıldığı görülmektedir.

    Bu Anayasa ve yasa maddelerine anlam ve aktivite kazandırılması da; Devletteki Güvenlik planlamasının direktifi konumundaki ?Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi?ndeki, iç tehdit bölümünde, öncelikli olarak İrticanın iç tehdit olarak belirlemesi ile mümkün olmaktadır. 

    İkinci Dayanak; Devlet Bürokrasisinde ve özellikle üst kademesindeki, manevi değerleri tehdit gören ideolojik kadrolaşmadır.

    Silahlı Kuvvetlerden güç almayan bir müdahaleden bahsetmek mümkünmüdür?

    Ordumuz 1995 yılından başlayarak, inançlı insanları tasfiye ederek, 28 Şubat için hazırlanmaya başlamıştır.

    TSK'deki ideolojik kadrolaşma, bu gün, 28 Şubat 1997 tarihindekinden daha yoğundur.

    Yani Silahlı Kuvvetlerdeki, Milletin değerlerine ters, ideolojik kadrolaşma darbelerden önce ve sonra yapılan tasfiyelerle sağlanmıştır. (28 şubat buna örnektir. 1990:1996 arasında 615 Sb.Astsb.; 1997:1998 Yıllarında 569 ; 1999:2000 yıllarında 143; 2001:2005 yıllarında da 182 Sb./Astsb. İnançlarından dolayı Silahlı Kuvvetlerden tasfiye edilmiştir.)

    Yaklaşık 10 yıldır Silahlı Kuvvetlerde uygulan tasfiyelerle ve silahlı Kuvvetlere personel alırken; mülakat safhasında ebeveyn ve kardeşlerin fotoğrafları da istenerek (herhalde, yakalarına kırmızı karanfil takan ailelerin çocuklarının tespit edilmesi için değil) , dindar insanların çocuklarının Silahlı Kuvvetlere girmesi engellendiğinden, ve bu uygulama, bir on yıl daha devam ettirildiği takdirde kadrolaşma tamamlanacak; böylece 2015?li yıllarda artık inançları nedeniyle silahlı kuvvetlerden Sb./Astsb. çıkarılmasına ihtiyaç kalmayacaktır. 

    Üçüncü dayanak ise; Konjonktür, yani içinde bulunulan şartlardır. Ki bunlar da, TBMM?nin sandalye sayısındaki kritik dağılım; hassas dengelerle kurulan ve tecrübesiz koalisyon hükümetleri; Bürokrasinin benimsediği ideolojiye ters değerleri benimseyen iktidarlar; ekonomik krizler ve medya desteği olmuştur.

    Yoğun psikolojık harekât sonucunda, milletin ve temsilcilerinin sindirilerek hareketsiz bırakılması sonucunda elde edilen üstünlükler de, kullanılan yöntemlerden olmuştur.

    Bu üç dayanak bir araya gelince, dayatmalar ve müdahaleler devreye girmiştir.

  5. 12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ: 

  6. 12 Eylül 1980 askeri darbesinin yasal dayanağı; Milli Güvenlik Konseyinin radyodan okunan ilk bildirisinde şöyle duyurulmuştur.

    ?İç Hizmet Kanununun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.?(1)1

    İç Hizmet Kanunun 35 inci maddesindeki ?Türkiye Cumhuriyetini koruma kollama görevi?, Silahlı Kuvvetlerin, re'sen uygulayabileceği ve darbelere dayanak olmayacak şekilde, TBMM'nin kararı ile ve Silahlı Kuvvetlerin sadece verilebilecek iç güvenlik görevlerine hazırlıklı olmasını sağlayacak kapsamda yeniden düzenlenmelidir.

  7. 28 ŞUBAT 1997 POST MODERN MİLLİ GÜVENLİK KURULU (MGK) DARBESİ VE BENZERİ DARBELERE KARŞI ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER: (2)2

    • Türkiye Cumhuriyeti 1982 Anayasasının 125 inci maddesi ile yargı denetimi dışına çıkarılan; diğer kanunlarla verilen görevleri de görev olarak üslenen; 926 Sayılı TSK Personel Kanunun 50 ve 94. maddeleri ile verilen yetki ve bu yetkiye dayanılarak hazırlanan Subay Sicil Yönetmeliğinin 91., Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 60. maddelerindeki hükümlerle de donatılan ve 1612 Sayılı kanunla kurulup teşekkül ettirilen Yüksek Askerî Şûra (3)3, yasal bir suç isnat edilmeden, savunma hakkı kullandırılmadan, yargılanmadan ve yargıya müracaat etme imkânının önü de kapatılarak, 1990:2007 Yılları arasında 1612 subay ve astsubayı re?sen emeklilik işlemine tabi tutmuştur. 

    • Tasfiyelere Disiplini Koruma Safsatası:

    • Re?sen emeklilik işlemlerinin YAŞ vasıtasıyla yapılmasına, Silahlı Kuvvetlerde disiplinin temini amaç olarak gösterilmektedir.

      TSK?de disiplinin temini için; özel teşkil edilmiş mahkemeler, özel çıkartılmış kanunlar ve ilâve olarak disiplin amirlerine verilmiş yetkiler var iken; ayrıca, Yüksek Askerî Şuraya getirilmeden, Kuvvet Komutanlıkları yetkisi ile disiplinsiz personelin TSK?den çıkarılma imkânı da mevcut iken; Bütün bu imkanlar atlanarak ve kullanılmadan, askerî personelin YAŞ Kararı ile re?sen emekliye sevk edilmesi, kişilerin durumlarını yargıdan kaçırmak anlamına gelmekte ve suçlananların ellerinden adil yargılanma hakkı alınmaktadır.

      Diğer bir ifade ile, disiplin bozucu fiiller, 477 sayılı Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanun ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununda belirtilmiş ve bu suçları işleyenlerin yargılanması için de TSK bünyesinde, yeterli kademede ve yeterli sayıda, askeri Mahkeme ve Disiplin Mahkemesi mevcut iken, bu imkanlar devre dışı bırakılarak YAŞ kullanılmıştır.

      Subay Sicil Yönetmeliğinin 91., Astsubay sicil Yönetmeliğinin 60. maddelerinde, ayırma sebebi olarak sayılan ?disiplinsizlik ve ahlâki durumların? her biri için, Askeri Ceza Kanununda ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanunda hüküm bulunmaktadır.

      Bütünüyle askerî yargı sisteminin tek gayesi, orduda disiplinin teminidir. Böyle iken yargı sistemini devre dışı bırakarak, suç olduğu yasada yazılı olmayan fiilleri suç sayıp, failleri hakkında tesis edilen idarî işlemlerin hukukla ve adaletle ilişkilendirilmesi mümkün değildir. Aslında bu işlemler, keyfiliğe yol açarak, bizzat disiplinsizlik yumağını oluşturmaktadır

      Kurum içi disiplin ve düzenin sağlanması için Devletin hiçbir kurumunda bulunmayan özel yargı sistemine sahip olan ve hatta her kademedeki (YAŞ?a kadar 9 kademe) amirlere, şahsi hürriyeti bağlayıcı ceza verme yetkisi de verilen Silahlı Kuvvetlerimizde, bunları yeterli bulmayıp, özel yetkili kurullar oluşturmak, komuta kademesini keyfiliğe sevk etmekten, siyasî ve ideolojik davranmaktan başka bir sonuça götürmemektedir. Ve bu durum, kurulları ideolojik tasfiye mekanizmasına dönüştürmektedir.

    • Tasfiyeler yargı denetiminden kaçırılmıştır,

    • Yargı devreye sokulmadığı gibi, YAŞ?a getirilmeden tesisi mümkün olan idarî işlemler de, mağdurlara yargıya baş vurma hakkını açık bıraktığı için tercih edilmemektedir. Gerçekten disiplin bozucu faaliyetlerden vazgeçmeyen şahıslar hakkında Kuvvet Komutanlıklarınca ve Jandarma Genel Komutanlığınca re?sen emekli etme işlemi tesis yetkisi bulunmaktadır. Ama nedense, bu yetki kullanılmamakta ve YAŞ kararları devreye sokulmaktadır. Böylece suçlanan şahıslara savunma hakkı verilmediği gibi, tesis edilen işleme yargı önünde itiraz etme hakkı da tanınmamaktadır. Bir adım daha ilere gidilerek, hakkında re?sen emeklilik işlemi tesis edilmiş kişilerin başka bir kamu, hatta özel kurumlarda çalıştırılmasını engelleyecek, MGK kararları uygulamaya geçirilmekte ve bu kişilerin durumu takip ve kontrol kurulları ile rapor edilip denetlettirilmektedir. Bu türlü hareket tarzı Türk Milleti adına yargılama yetkisi kullanan bağımsız mahkemelere güvenilmediği intibaını uyandırmaktadır. Bu uygulamaların Hukuk devleti anlayışı ile bağdaştırılması mümkün müdür?  

    • YAŞ Mağdurları Disiplinsiz Değildir.

    • YAŞ Mağdurlarının hatıralarından oluşan ?Ben Disiplinsiz değilim? kitabındaki bir kısım mağdurların hatıralarının incelenmesinden kolayca anlaşılabileceği gibi, Dinî inançlarını yaşamında uyguladığı için re?sen emeklilik işlemine tabi tutulan personelin, disiplin amiri tarafından veya askeri mahkemelerin hiç biri tarafından verilmiş cezaları bulunmadığı gibi, sıralı sicil amirleri tarafından verilmiş çok sayıda takdir belgeleri bulunmaktadır. İnancını yaşamak disiplinsizlik sayılabilir mi?  

    • Yüksek Askeri Şuranın, re'sen emeklilik işlemleri gibi, general ve amiral terfileri ve atamaları da şaibelidir.

    • Terfi ettirilmeme işleminin iptali ile ilgili ilk dava, Danıştay'da 24 Kanunî Sani 1340 (1924) tarihinde açılmış ve esastan incelenmiştir.

      Aynı konulu ikinci iptal davasında Danıştay MSB'lığından savunma istemiş; MSB'lığı dava ile ilgili olarak, ?tefsir? talebi ile konuyu TBMM'e intikal ettirmiş; TBMM de açılan idari davaya Danıştay'ın bakmaya yetkili olmadığını bildirmiştir. Mesele 1934 yılına kadar sürüncemede bırakılmıştır.

      Meselenin çözümü için kanunla, ?Milli Mudafaa Vekâletinde Zat İşleri Son Tetkik Mercii Encümeni? teşkil edilmiş; asker kişiler terfi ve tayin işlemlerindeki davalarını bu kurula, bu kurulun beğenmedikleri kararlarını da TBMM'e götürmüşlerdir. Bu uygulama da 1934 den 1938 yılına kadar devam etmiştir.

      TBMM'de yığılma nedeniyle, yeni bir kanunla, Askerî İdarî davalara Askerî Yargıtayda bakılması sağlanmıştır. 1938:1953 arasında bu uygulama yürürlükte kalmıştır.

      Adli askeri yargı içinde İdari davaların görülmesinin hukukî olmadığı gerekçesi ile, Askeri İdari davalar tekrar Danıştay'da görülmeye başlanmıştir. Uygulama 1953:1971 yılları arasında devam etmiş. Bu tarihta Anayasanın Danıştayla ilgili 140. maddesinde değişiklik yapılarak, Danıştay bünyesinde ? Askerî Yüksek İdare Mahkemesi? (AYİM) kurulmuştur.

      !982 Anayasında Yüksek Yargı Organları arasına 157. madde ile ?Askeri Yüksek İdaresi Mahkemesi? de dahil edilmiştir. (4)4

       1953:1971 döneminde terfi ettirilmeme işleminin iptali istemi ile Danıştay'da MSB aleyhine bir Tabibp Albay, bir Jandarma Albay ve bir Tümamiral dava açmış ve işlemin iptali kararı verilmiştir. Bu askerler Danıştay Paşaları olarak anılmıştır.

      1971:1982 arasında, Danıştay bünyesindeki AYİM'de YAŞ üyesi iki orgeneral atama işleminin iptali istemi ile dava açmış ve işlemleri iptal edilmiştir. Yine bu dönemde, terfi ettirilmeyen iki albay ile bir tümgeneral, terfi ettirilmeme işlemlerinin iptali ile ilgili açtıkları davalarda tesis edilen yanlış işlemler iptal edilmiştir.(5)5

      Bu örneklerden, YAŞ'nın sadece re'sen emeklilik işlemleri değil, terfi işlemlerinin de hukuk dışı olduğu anlaşılmaktadır.

      Cumhuriyet tarihinde, asker kişilerin, TSK'nın idari eylem ve işlemlerine karşı dava açma imkanı bu gelişmeyi gösterirken ve yargı literatürüne Askeri İdarî Yargıyı MSB'ı bağlısı olarak sokarken; general ve amirallerin terfi ve atama işlemleri ile, bütün askeri personelin re'sen emeklilik işlemlerini düzenleme yetkisi de verilen Yüksek Askerî Şûra Kararları, aynı Anayasanın 125. maddesi ile yargı denetimi dışına çıkarılmıştır.

    • YAŞ uygulamaları:

    • İç Hukukumuzda: TC Anayasasının 2, 10, 24, 36 ve 70 inci maddelerine;

    • Evrensel hukukta ise;

    • İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin Kişi Hak ve Özgürlükleri ile ilgili Hükümlerine;

    • Avrupa Güvenlik Ve İşbirliği Teşkilatının Helsinki Nihai Senedinde, ?Düşünce, vicdan, din ve inanç özgürlüklerini de kapsamak üzere, insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygı? ile ilgili VII. Maddesinin Hükümlerine;

    • Aykırı bulunmaktadır.

    • YAŞ Kararları Yargıya Açık Olmalı ve Mevzuatta Değişiklik Yapılmalıdır

    • Türk Silahlı Kuvvetlerinden, bir kısım subay ve astsubayların, yasal bir suç isnat edilmeden, savunma hakkı kullandırılmadan, bağımsız yargıda yargılanmadan ve yargılanma hakkı da verilmeden, Yüksek Askerî Şûra kararları ile, re?sen emeklilik işlemine tabi tutulmaları evrensel ve iç hukuk ilkelerine aykırıdır.

      Yüksek Askerî Şûra Anayasa ile kendisine tanınan ayrıcalığı, hukuk dışı, ideolojik kadrolaşma amacıyla ve haksız olarak kullanmıştır. Bu yetki alınmalıdır.

      Ortaya çıkan mağduriyetlerin telafi edilmesi ve yeni mağduriyetlerin de önlenmesi amacıyla mevcut mevzuatta değişiklik yapılarak;

    • Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 125. maddesinde mevcut bulunan ?Yüksek Askerî Şûranın kararları yargı denetimi dışındadır.? Hükmü Anayasa?dan çıkarılmalıdır.

    • Ayrıca; Anayasanın kabul tarihi olan 1982 tarihinden, değişikliğin yapılacağı tarihe kadar; YAŞ Kararı ile disiplinsizlik ve ahlaki durum gerekçe gösterilerek, aslında inançları sebebiyle re?sen emekli edilen bütün mağdurların, bu işlemlerden dolayı yargıya baş vurmalarını sağlayacak yasal düzenleme yapılmalıdır.

    • 926 sayılı TSK Personel Kanunun ?disiplinsizlik ve ahlâkî durum sebebiyle ayırma? esaslarını düzenleyen, Subaylar için 50. maddesinin (c) fıkrası; Astsubaylar için; 94. maddesinin (b) fıkrası değiştirilerek ?Disiplinsizlik veya ahlakî durumları yargı kararları ile tescil edilen ve bu sebeplerden dolayı, Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmeyen subayların/astsubayların hizmet sürelerine bakılmaksızın haklarında T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır.? Haline getirilmelidir.

    • 926 Sayılı Kanunun 29.07.1983 tarih ve 2870 sayılı Kanunla değişik 50. maddesinin (d) fıkrasının son bendinin son cümlesi ile, 94. maddesinin (c) fıkrasının son bendinin son cümlesi olan ?Bu gibi subaylardan/astsubaylardan durumlarının Yüksek Askerî Şura tarafından incelenmesi Genelkurmay Başkanlığınca gerekli görülenlerin Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemi, Yüksek Askerî Şûra kararı ile yapılır.? Hükmü metinden çıkarılmalıdır.

    • 926 Sayılı Kanunun 50.(c) ve 94 (b) fıkralarının değiştirildiği tarih olan 29.07.1983 tarihinden, değişikliğin yapılacağı tarihe kadar, YAŞ Kararı ile disiplinsizlik ve ahlaki durum gerekçe gösterilerek, aslında inançları sebebiyle re?sen emekli edilen bütün mağdurların iadei itibarı ve kaybedilmiş haklarının iade edilebilmesi için de yasal düzenleme yapılmalıdır.

    • Kanunda yapılan değişikliğe paralel olarak; ?Disiplinsizlik ve ahlâki Durum nedeniyle ayırma sicil belgesi düzenlenmesi ve uygulanacak esasları? düzenleyen, Subay Sicil Yönetmeliğinin 92., Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 61. maddelerinin ?a? ve ?b? fıkraları, YAŞ?ya sevk imkanlarını ortadan kaldıracak ve ?disiplinsizlik ve ahlâkî durumun? yargı kararı ile tescilini şart koşacak tarzda değiştirilmelidir.

  8. 28 Şubat, MGK Başkanı ve asker üyeleri tarafından yapılmış bir MGK darbesidir.

    Milli Güvenlik Kurulu 1961 Anayasası ile teşkil edilmiş ve 1982 Anayasasında da varlığını devam ettiren, Anayasal bir kurumdur. İstişarî bir kurul olmasına rağmen, teşkilinden itibaren Siyasi iradenin kontrol altında bulundurulması görevi ifa etmiştir. Başlangıçtaki haliyle, 10 üyesinden 5'i asker'dir. Kurulda Cumhurbaşkanı Askerlerin yanında yer alınca müdahale, (12 Mart, 28 Şubat) yani kurulun istekleri kanun yerine geçmiş; Cumhurbaşkanı milli irade temsilcilerinin (yani sivillerin) yanında yer alınca askerler, kurulu düzene isteklerini kabul ettirememişler ve askerin idareye el koyduğu fiili darbeler olmuştur.(12 Eylül)

    MGK Genel Sekreterliği ve Milli Güvenlik Kurulu Kanununda 2001 yılında yapılan değişiklik ile üye sayısı 10'dan, 14'e çıkartılmış olup, bunun sadece 5'i askerdir. Kararların, salt çoğunlukla alındığı kurulda, 28 Şubat 1997'de olduğu gibi askerlerin hakimiyeti olmadığı için benzer kararların alınıp, TBMM ve Hükümete dayatılması mümkün değildir. Ama askeri, sürekli siyasetin içinde bulunmak durumunda bırakmaktadır. Siyasetle ilgilenen asker, Devletin iki başlı görünmesine sebep olmaktadır.

    Darbelerin ve dayatmaların merkezinde bulunun askerin, Cumhurbaşkanı Başkanlığında toplanan MGK'nun içinde Genelkurmay Başkanından başka üç Kuvvet Komutanı ve Jandarma Genel Komutanı ile temsil edilmesi, siyasete müdahele için Silahlı Kuvvetlere ayrı bir siyasî güç vermektedir.

    Başbakan başkanlığında, askeri ve güvenlik konularının görüşülmesine imkan veren zaten Yüksek Askeri Şura bulunmaktadır. Amaç, Silahlı Kuvvetlerin harbe hazırlık durumu ve dış tehditlere karşı alınacak tedbirler ise, bu meseleler zaten Yüksek Askerî Şûranın görevleri içindedir. MGK'nun sivil üyelerinden olan, Başbakan Yardımcıları, İçişleri, dışişleri, Adalet Bakanları da Şûra Üyelerinin arasına katılarak; Yüksek Askerî Şûra, MGK haline dönüştürülebilir.

    MGK?u Cumhurbaşkanı Başkanlığında ?DEVLET ŞÛRASINA? dönüştürülmeli, üyeleri TBMM, Yüksek Yargı, Yürütme ve Bağımsız Kurumların temsilcilerinden oluşmalı, bu kurulda TSK?ni sadece Genelkurmay Başkanı temsil etmelidir. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin kadrosu tamamen sivilleştirilmeli, ?Devlet Şûrası Genel Sekreterliği? haline dönüştürülmelidir.

    İdeolojik Kadrolaşma Mekanizması Olarak Yüksek Askerî Şûra:

    28 Şubat Sürecinde, ideolojik kadrolaşma makenizması gibi görev yapan Yüksek Askerî Şûra (YAŞ):

    Anayasal bir kuruluş değildir. Yetkisini 1612 sayılı Yüksek Askerî Şûranın Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanunla, 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunundan; sorumsuzluğunu ise Anayasanın 125. Maddesinden almaktadır.

     

  9. YÖK DARBESİ VE HUKUK DIŞI İŞLEMLERİNE KARŞI ALINACAK TEDBİRLER

  10. 1990 yılında Yüksek Öğretim Yasasına eklenen EK-17. Maddeye göre, ?yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile yüksek öğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir? hükmü gereğince, 1997 yılına kadar üniversitelerde başörtü nedeniyle bir sorun yaşanmazken, 1995 tarihinde Yüksek Öğretim Kurumuna (YÖK) başkan atanan Kemal Gürüz vasıtasıyla bütün üniversilerde başörtülü kız öğrencilerin derse ve üniversitlere girişleri engellenmiştir. Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç Döneminde ne hükümet ne meclis YÖK'ü kontrol edememiştir.

    YÖK yönetimine getirildiği 06 Aralık 1995 tarihinden itibaren Kemal Gürüz, 8 yıl süreyle, Yüksek Öğrenim Kurumlarının yönetim ve öğretiminde, darbe sayılabilecek kadrolaşmayı ve tasfiyeyi gerçekleştirmiş, başörtülü öğrencilerin üniversitelerden dışlanmasını, yeni kazananların ise kayıtlarının yaptılmamasını sağlayarak büyük bir zulme imza atmıştır. Arkasından aynı göreve getirilen Erdoğan Teziç, icraatlarıyla Kemal Gürüzü'den geri kalmamıştır. Kadrolaşmada ve YÖK'ün hukuk dışı uygulamalarında zamanlarının Cumhurbaşkanlarından geniş destek görmüşlerdir.

    Yeni Cumhurbaşkanlarının halk oyu ile seçilecek olması, Yüksek öğretimde, milletin değerlerine ters kadrolaşmaların yapılmasını mümkün kılmamakla birlikte; bu kurumun hukuk dışı uygulamalarına karşı TBMM'nin eli kolu bağlı kalması, devleti aciz göstermekte, milletin iradesi açık hukuksuzluğu engelleyememektedir.

    Anayasanın 130. maddesinde ve Yüksek Öğretim Kanununda değişiklik yapılarak, yönetimlerde ve öğretim görevlisi olarak bulunan elemanların hakkında soruşturma açtırma ve gerektiğinde görevden alınma yetkisi ile YÖK Başkanının seçim ve atama yetkisi TBMM'e verilmelidir.

     

  11. 2007 VE 2008 YARGI DARBELERİ VE HUKUK DIŞI UYGULAMALARA KARŞI ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER,

    2007 ve 2008 yılı yüksek yargı organlarınca yapılan engellemelerle, ülke gündeminin yönlendirildiği yıllar olarak geçmiştir.

    • 27 NİSAN ASKERİ İNTERNET BİLDİRİSİ İLE DESTEKLİ; 03 MAYIS, YARGI DARBESİ:

      11. Cumhurbaşkanının seçim süreci başlayınca, şu sıralar ?Ergenekon Davası? nedeniyle tutuklu bulunan sanıkların önderliğinde yapılan ?Cumhuriyet Mitingleri?; zamanın Cumhurbaşkanı, Silahlı Kuvvetler Yönetimi, YÖK yönetimi ve Üniversiteler Arası Kurul Yönetimi, Ana Muhalefet Partisi ve Genelkurmay Başkanlığının 27 Nisan 2007 İnternet Bildirisi destekli Anayasa Mahkemesi; Ana Muhalefet Partisinin talebi ile açılan ?Cumhurbaşkanlığı seçimi için TBMM'de oturumun açılması için 2/3 çoğunluk'367 oy' sağlanmadığından, oylamanın iptali davasını kabul etmiş; 03 Mayıs 2007 tarihinde verdiği kararla, TBMM'nin Cumhurbaşkanını seçmesini engellemiş; ülkeyi belirsiz bir mecraya sürüklemiş; milletvekili Genel seçimlerinin erkene alınmasına ve ülkenin üç aydan fazla bir süre ile süresi dolmuş Cumhurbaşkanı tarafından yönetilmesine sebep olmuştur.

      Bu karar, Anayasa Mahkemesi tarafından, milletin seçip gönderdiklerinin iradesine, indirilen bir darbe olarak tarihteki yerini alacaktır.

    • 05 HAZİRAN 2008 YARGI DARBESİ

      22 Temmuz 2007 tarihinde genel seçimler yapılmış; 28 Ağustos 2007 tarihinde yeni Cumhurbaşkanı seçilmiş; 21 Ekim 2007 Tarihinde yapılan referandumla Cumhurbaşkanının halk oyu ile seçilmesine karar verilmiş; 2006 yılının ikinci yarısından itibaren yapılan bütün engellemelere rağmen millet, iradesini özgürlükler istikametinde toplamış ve müspet gelişmelerden güç alınarak yeni anayasa hazırlanması çalışması başlatılmış ve üniversitelerde uygulanan başörtü yasağının kaldırılması için yapılan bir Anayasa değişikliği yapılmıştır. Parti kapatma davasının da gölgesinde bırakılarak, easastan inceleme yetkisi olmadığı halde, Anayasa değişikliği esastan incelenerek, Anayasa Mahkemesi tarafından 05 Haziran 2008 tarihinde açıklanan kararı ile iptal edilmiştir.

      Mahkeme, 22 Ekim 2008 tarinde açıklanan gerekçesinde; Anayasa'nın 2 nci maddesinde yer alan ve tanımı bulunmayan laiklik ilkesini, hukukun yazılı olmayan normlarıyla açıklamaya çalışırken; milletin mukaddesatını, 1000 yıla varan kültür birikimini, örf, âdet ve geleneklerini, dinini ve manevî duyarlıklarını referans alacağına; din dışı felsefi akımları ve bunların öğretilerini referans alarak, milli vicdanı rencide etmiş ve ne tür bir ideoljik kadrolaşma içinde bulunduğunu dünyaya ilan etmiştir.

      Anayasa Mahkemesi kendisini TBMM'nin üzerinde bir konuma koymuş, Anayasayı düzenleme yetkisini TBMM'nin elinden almıştır.

      Kararını millet önündeki yasakları kaldırma istikametinde değil; azınlığın kuruntularını giderecek yasakların devamı istikametinde kullanarak, milletin inanç ve iradesine darbe indirmiştir.

    • TEMMUZ 2008 YARGI DARBESİ

      2006 yılının ikinci yarısından itibaren uygulanan sistemli maniplasyonlara; milli meselelerde yapılan provakasyonlara; devletin bütün imkanlarının zamanın Cumhurbaşkanı ve Anayasal Kurumların bürokratik yöneticileri eliyle milletin inancına ters istikamette devreye sokulmasına rağmen milletin sandık başına giden seçmenlerinin %47'inden, gitmeyen seçmenler de düşünüldüğünde %56'ından oy almış bir siyasî parti aleyhine; milletin büyük çoğunluğunun ciddiye almadığı sebeplerden ve özellikle üniversitelerde hukuk dışı olarak uygulanan örtü yasağının kaldırılması için yapılan Anayasa değişikliği gerekçe gösterilerek, iktidar partisinin kapatılması ile ilgili Yargıtay Başsancısınca açılan dava; kabul edilmiş, iktidar partisi hazine yardımının yarısının kesilmesi ile cezalandırılmış ve kapatma tehdidi altında temel hak ve özgürlüklerin geliştirlmesi istikametindeki girişimlerinin engellenmesi sağlanmıştır.

      Bu karar da, başta Silahlı Kuvvetler olmak üzere Anayasal kurumların örtülü desteği ile milli iradeye Üst Yargı Kurumları tarafından indirilmiş bir darbe olarak, Ülkemizin sosyal ve siyasî tarihindeki yerini alacaktır.

    • YARGI DARBELERİNİN ÖNLENMESİ İÇİN ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER

      Anayasa Mahkemesinin 2007 ve 2008 yıllarındaki, sosyal ve siyasî sonuçlar doğuran kararları, yeni anayasa çalışmalarında, Anayasa Mahkemesinin yetkileri, üyelerinin seçilme şekilleri ve sürelerini tartışma mevzuu etmiştir. Kararlarına yorum getirerek dayanak yaptığı anayasanın ikinci maddesindeki Laiklik ilkesi ile dinin siyasete alet edilmesi hallerinin ve irticai faaliyetlerin, ne olup, ne olmadığı hususunun, din ve vicdan özgürlüğü önündeki engelleri kaldıracak şekilde, tanımlanmasına ihtiyaç hasıl olmuştur.(6)6

      • Bütün darbelere dayanak yapılan Laiklik İlkesi tanımlanarak, dinin siyasete alet edilmesi eylemleri ve irticai faaliyetlerin ne olup olmadığı, yanlış yorumlamaları engelleyecek tarzda ve inanç özgürlüğünü ifade edecek şekilde, açık olarak ifade edilmeli, dini ve etnik kimliği yaşama ve ifade etme özgürlükleri üzerindeki kısıtlamalar kaldırılmalıdır.

      • Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilecek olması, bürokrasinin üst kademelerinde, milli iradeye ters ideolojik kadrolaşma imkanını kısıtlamış olmakla beraber, bu sorumluluğun sadece Cumhurbaşkanına bırakılmaması ve TBMM'nin ağırlığının bütün anayasal kurumların üzerinde tutulmasının sağlanması için, Anayasa Mahkemesi üyelerinin yarısından bir fazlası TBMM tarafından seçilmelidir.

      • 1982 Anayasasının 146. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi üyelerine 40:65 yaş arasında 25 yıl üyelik yapma imkanı tanınmaktadır. Milletin seçtiği Cumhurbaşkanlarının 5 yıl, milletvekillerinin 4 yıl, genelkurmay başkanlarının 4 yıl görev yapabildikleri bir sistemde, Anayasa Mahkemesi üyesi olarak seçilen bir zatı bu görevde 25 yıl bırakmak, kadrolaşma ve oyların kemikleşmesi için başlı başına yeterli bir süredir.

      • Anayasa Mahkemesi Üyelerinin görev süresi 5 yıl veya en fazla 7 yıl olacak şekilde düzenlenmelidir.

      • Devletin tepesinde çatışmanın önlenmesi; yasama, yürütme ve yargı organları arasındaki problemlerde karar merciinin, milletin oyları ile gelmiş TBMM'ne bırakılması; hem milletin huzur ve güveni, hem de ülkenin istikrarı için zaruri olduğundan, Anayasa Mahkemesinin, Cumhurbaşkanı dahil yürütme ve yasama organları ile siyasi partilere ait, kararlarının onay mercii ,TBMM'i olmalıdır.

      • Siyasî birer makam olan Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay Başkanları ile Yargıtay Başsavcısının seçimi de TBMM tarafından yapılmalıdır. Üyelerinin süreleri Anayasa Mahkemesi üyelerinin yeni düzenlenecek süreleri ile uyumlu olmalıdır.

      • Yargıtay Başsavcısının iddianameleri de TBMM'nin onayından sonra Anayasa Mahkemesine gönderilmelidir.

      • Yetkilerin TBMM'de toplanmasının, yargı organlarına siyasetin hakim olacağı istikametinde bir endişe hasıl olursa; milletin değerlerine ters ideolojiler hakim olacağına, milletin iradesinin hakim olmasının daha iyi olduğu düşünülerek endişeler giderilebilir.   

  12. SONUÇ VE YENİ ANAYASADA OLMASI GEREKENLER

    • Bütün darbelere dayanak yapılan Laiklik İlkesi tanımlanarak, dinin siyasete alet edilmesi eylemleri ve irticai faaliyetlerin ne olup olmadığı, yanlış yorumlamaları engelleyecek tarzda ve inanç özgürlüğünü ifade edecek şekilde, açık olarak ifade edilmeli, dini ve etnik kimliği yaşama ve ifade etme özgürlükleri üzerindeki kısıtlamalar kaldırılmalıdır.

    • İç Hizmet Kanunun 35 inci maddesindeki ?Türkiye Cumhuriyetini koruma ve kollama görevi?, Silahlı Kuvvetlerin, re'sen uygulayamayacağı ve darbelere dayanak olmayacak şekilde, TBMM'nin kararı ile ve Silahlı Kuvvetlerin sadece, verilebilecek iç güvenlik görevlerine hazırlıklı olmasını sağlayacak kapsamda yeniden düzenlenmelidir.

    • Yüksek Askeri Şûra'nın kararları yargı denetimine açılmalı; Silahlı Kuvvetlerden re'sen emekliliğin yargı kararları dışında yapılamaması için 926 Sayılı Silahlı Kuvvetler Personel Kanununda ve sicil yönetmeliklerinde gerekli düzenlemeler yapılmalı; hukuk dışı tasfiyelerle ortaya çıkan mağduriyetlerin telafisi için, çıkarılacak yasal düzenlemelerin yürürlük tarihleri 1982 Anayasasının kabul tarihine götürülmelidir.

    • Milli Güvenlik Kurulunun (MGK) görevi, görevi zaten milli güvenliğin sağlanması olan, Yüksek Askerî Şûra?ya (YAŞ) verilmeli, Bakanlar Kurulundan MGK'a katılan üyeler de YAŞ?a dahil edilmelidir.

    • MGK?u Cumhurbaşkanı Başkanlığında ?DEVLET ŞÛRASINA? dönüştürülmeli, üyeleri TBMM, Yüksek Yargı, Yürütme ve Bağımsız Kurumların temsilcilerinden oluşmalı, bu kurulda TSK?ni sadece Genelkurmay Başkanı temsil etmelidir. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin kadrosu tamamen sivilleştirilmeli, ?Devlet Şûrası Genel Sekreterliği? haline dönüştürülmelidir.

    • Genelkurmay Başkanları TBMM tarafından atanmalı ve görevden alınabilmelidir.

    • Askeri Mahkemeler muhafaza edilmeli, ama yargıçları sivil olmalı, terfi, tefeyyüz ve atamaları Adalet Bakanlığı tarafından yapılmalıdır.

    • Milli Güvenlik Siyaset Belgesindeki, Toplumun bir kısmını, Devletin Kurumlarına, Devlet Düşmanıymış gibi gösteren iç tehdit değerlendirmeleri (İrtica, Bölücülük vb) kaldırılmalıdır.

    • Anayasa Mahkemesi üyelerinin en az yarısı TBMM tarafından seçilmeli, süreleri en fazla yedi yılla sınırlandırılmalı; Mahkemenin Cumhurbaşkanlığı, yasama ve yürütme organları ile ilgili kararları TBMM'nin onayından sonra yürürlüğe sokulmalı; Yargıtay Baş savcısı da TBMM tarafından seçilmeli, parti kapatma ile ilgili dava açma kararları TBMM'i kararından sonra işleme konulmalıdır.Yargıtay ve Danıştay üyelerinin süreleri de sınırlandırılmalıdır.

    • Anayasanın 130. maddesinde ve Yüksek Öğretim Kanununda değişiklik yapılarak, yönetim kadrolarında ve öğretim görevlerinde bulunan elemanların hakkında soruşturma açtırma ve gerektiğinde görevden alma yetkisi ile YÖK Başkanının seçim, atama ve görevden alma yetkisi TBMM'e verilmelidir.

    • Yetkiler TBMM'e aktarılırken, istikrarsızlığa sebep olmamak için, genel seçimlerde, temsilde adaletten feragat edilip, yönetimde istikrarı ön plana çıkaracak tarzda, gerekirse seçim barajları birkaç puan daha yükseltilmelidir.08 Kasım 2008

  13. Yeni Anayasa ve ilgili mevzuat asgarî aşağıda sıralanan düzenlemeleri kapsayabilirse, darbe ve dayatmalar dayanaksız kalacaktır.

Adnan Tanrıverdi

(E)Tuğgeneral

ASDER Gnl. Bşk.

1 TSK İç Hizmet Kanunu,Madde 35 - Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır.? (10.01.1961)

21961 Anayasasında Millî Güvenlik Kurulu.;

MADDE 111.- (Değişik : 20/9/1971 - 1488 S. Kanun/md. 1 )

Millî Güvenlik Kurulu, Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve kanunun gösterdiği bakanlar ile Kuvvet Komutanlarından kuruludur.

Millî Güvenlik Kuruluna Cumhurbaşkanı Başkanlık eder; bulunmadığı zaman, bu görevi Başbakan yapar.
Millî Güvenlik Kurulu, millî güvenlik ile ilgili kararların alınmasında ve koordinasyonun sağlanmasında gerekli temel görüşleri Bakanlar Kuruluna tavsiye eder.

1982 Anayasasında Milli Güvenlik Kurulu:

MADDE 118. ? (Değişik: 3.10.2001-4709/32 md.) Millî Güvenlik Kurulu; Cumhurbaşkanının başkanlığında, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Başbakan yardımcıları, Adalet, Millî Savunma, İçişleri, Dışişleri Bakanları, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ve Jandarma Genel Komutanından kurulur.

Gündemin özelliğine göre Kurul toplantılarına ilgili bakan ve kişiler çağrılıp görüşleri alınabilir.

(Değişik: 3.10.2001-4709/32 md.) Millî Güvenlik Kurulu; Devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili alınan tavsiye kararları ve gerekli koordinasyonunun sağlanması konusundaki görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirir. Kurulun, Devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması hususunda alınmasını zorunlu gördüğü tedbirlere ait kararlar Bakanlar Kurulunca değerlendirilir.

Millî Güvenlik Kurulunun gündemi; Başbakan ve Genelkurmay Başkanının önerileri dikkate alınarak Cumhurbaşkanınca düzenlenir.

Cumhurbaşkanı katılamadığı zamanlar Millî Güvenlik Kurulu Başbakanın başkanlığında toplanır.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin teşkilatı ve görevleri kanunla düzenlenir.

3 1972 yılından önce yürülükte bulunan 22Nisan 1341-1925- tarihli ve 636 sayılı ?Şûurayı Askerinin Teşkilat ve Vezaifi kanuna? göre ?Âli Şûrayı Askeriye? ismi ile görev yapmıştır.

4Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Tarihi Gelişimi http://www.msb.gov.tr/ayim/Ayim_menu.asp?IDNO=25

5E.Kur.Alb.Ahmet Uludağ, Yüksek Askerî Şûra'da Derin Şüpheler, Çalış Ofset, Haziran2007, s.62,82

61982 Anayasasının 146. Maddesi: Anayasa Mahkemesi onbir asıl ve dört yedek üyeden kurulur.

Cumhurbaşkanı, iki asıl ve iki yedek üyeyi Yargıtay, iki asıl ve bir yedek üyeyi Danıştay, birer asıl üyeyi Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurullarınca kendi Başkan ve üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğu ile her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; bir asıl üyeyi ise Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri içinden göstereceği üç aday arasından; üç asıl ve bir yedek üyeyi üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından seçer.

Yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri ile üst kademe yöneticileri ve avukatların Anayasa Mahkemesine asıl ve yedek üye seçilebilmeleri için, kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim görmüş veya öğrenim kurumlarında en az onbeş yıl öğretim üyeliği veya kamu hizmetinde en az onbeş yıl fiilen çalışmış veya en az onbeş yıl avukatlık yapmış olmak şarttır.

Anayasa Mahkemesi, asıl üyeleri arasından gizli oyla ve üye tamsayısının salt çoğunluğu ile dört yıl için bir Başkan ve bir Başkanvekili seçer. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler.

Paylaşmak ister miydiniz?

Submit to DeliciousSubmit to DiggSubmit to FacebookSubmit to Google BookmarksSubmit to StumbleuponSubmit to TechnoratiSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn