Analitik Haber Sitesi ile Bir Söyleşi (01 Ağustos 2008)
ANALİTİK HABER SİTESİ İLE
GÜNCEL ASKERÎ KONULAR ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ
Engin Dinç Analitik Bakış Haber Sitesi Yayın Yönetmeni: Sayın Adnan Tanrıverdi, her ne kadar biz sizin hakkınızda bilgi sahibi olsak da, okuyucularımız için kendiniz ve halen başkanlığını yürüttüğünüz Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
A.T.: 1944 Konya Akşehir doğumluyum. 1964 yılında, üniversite öğreniminden ayrılarak girdiğim Karar Harp Okulunu 1966 yılında Topçu subayı olarak bitirdim. Silahlı Kuvvetlerimizin değişik birliklerinde görev yaptıktan sonra, 1976:1978 yılları arasında Kara Harp Akademisini bitirerek, hizmetime kurmay subay olarak devam ettim. 1992 yılında yükseltildiğim Tuğgenerallik rütbesinde, bekleme süremin sonu olan 30 Ağustos 1996 tarihinde, 32 yıllık fiili hizmet sonucunda, kadrosuzluktan emekli edildim.
Kasım 2004 tarihinden beri Genel Başkanlığını yaptığım Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER), Türk Silahlı kuvvetlerinden (TSK), disiplinsizlik gerekçe gösterilerek, yasal bir suç isnat edilmeden, yargı önünde kendini savunma hakkı da verilmeden, islâmî inançlarını yaşamlarına uygulama gayreti içinde bulundukları için, Yüksek Askerî Şûra Kararları (YAŞ) ile yoğunlukla Aralık 1995 tarihinden itibaren re?sen emekliye sevk edilen subay ve astsubaylar tarafından 07 Nisan 2000 tarihinde kurulmuştur. Başlangıçta bir hak arama birlikteliği için gösterilen gayretler; zaman içinde, Ülkemizin yaşadığı 28 Şubat süreci ve sonrasında, dini hayat üzerine getirilen fiili baskıların kaldırılması ve TSK?nin siyaset dışı bırakılması için hukukî platformlarda fikir üretme gayretlerine dönüştürülerek, düşüncelerini milletimizle paylaşan bir Dernek konumuna gelmiştir. Derneğimiz Silahlı Kuvvetlerimizde uzun süre hizmet veren üyelerimizin birikimlerinden oluşan fikirlerini, www.as-der.org.tr Web sitesinde ve üç ayda bir çıkardığı Adaleti Savunanlar Bülteni ile toplumumuzla paylaşma gayreti içinde bulunmaktadır.
E.D.: Son günlerde gazetelerde en fazla manşet olan kurum olarak TSK dikkat çekiyor. Özellikle Ergenekon davası vesilesiyle bazı emekli askerlerin konumu TSK?nin yeniden tartışılmasına sebep oldu. Demokratik bir düzende ordunun bu ölçüde tartışmaların içinde olması normal bir durum mudur? Siz Ordunun tartışmalardan azade kalması için ne öneriyorsunuz?
A.T.: TSK mensupları kendilerini Devletin kurucusu bir kurum olarak görüyor, bu nedenle de Ülkemizin yönetiminde söz sahibi olduklarına inanıyorlar. Bu inançları, TSK?ya yasal ve fiili olarak verilen görevlerle de pekişiyor. Örnek vermek gerekirse, İç Hizmet Kanununun 35 inci maddesi gibi; Milli Güvenlik Siyaset Belgesinin (MGSB) hazırlanma sorumluluğu Bakanlar kurulunun olmasına rağmen TSK?leri tarafından hazırlanması gibi; iç güvenlik İç İşleri Bakanlığı sorumluluğunda olması gerekirken Silahlı Kuvvetlere havale edilmesi gibi; Milli Güvenlik Kurulunun (MGK) oluşumu gibi; Yüksek askerî Şûra Kararlarının yargı denetimi dışında tutulması gibi; ayrı bir yargılama sistemine sahip olması gibi; profesyonel kadrolarda ihtiyaç duyulan personeli kendi seçip alması, eğitip yetiştirmesi ve istemediğini bünye dışına çıkarma yetkilerine sahip olması gibi.
Bu yetkiler TSK?yı dokunulamaz bir güç haline getiriyor. Sahip olduğu bu güçten dolayı da durumunu ihtiyaç duyduğu zaman yeni mevzuatla pekiştirebiliyor. Bu yetkiler de Silahlı kuvvetleri siyasetin ve aktif devlet yönetiminin bir ögesi haline getiriyor.
Siyasetin bir ögesi gibi hareket etmesi, Silahlı Kuvvetlerimizi tartışmaların merkezine yerleştiriyor. Siyasetle uğraşanların yoğun şekilde tartışmaların içinde bulunması önlenemez.
Mevcut durumun sağlıklı ve ülke menfeatlarına uygun olduğunu düşünmek mümkün değildir. Önlenmesinin yolu, Silahlı Kuvvetlerin yetkilerinin kısıtlanarak siyaset dışına çıkarılmasıdır.
Bunun için de muktedir iktidarlara ihtiyacımız var.
E.D.: Bu yıl ki, YAŞ toplantılarına çok az bir süre kaldı. Sizce bu yılki YAŞ toplantılarında
herhangi bir atama sürprizi bekliyor musunuz?
A.T.: Bu yıl, Genelkurmay Başkanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı makamları boşalıyor. Genel kurmay Başkanlığına, Karar Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğun getileceği kesin gibi görünüyor.
Org. İlker Başbuğ?dan boşalacak kara kuvvetleri Komutanlığı için, 2004 yılında terfi eden iki orgeneral bulunmaktadır. Bunlar, Org. Işık Koşaner ve Org. İsmail Koçman?dır. Orgeneral Koçman?ın yaş haddi nedeniyle bu makama atanması mümkün değildir. Bu nedenle, Jandarma Genel komutanı Org. Işık Koşaner Kara kuvvetleri Komutanlığına tek aday olarak görünüyor. (bu fakir de, bu orgenerallerimizle birlikte Tuğneneral olmuştu.)
Orgeneraller arasındaki diğer görev değişiklikleri de;
Org. Işık Koşaner?den boşalacak Jandarma Genel komutanlığına 2. Ordu K. Org. Hasan Iğsız?ın;
Emekliye sevkedilecek Org. İsmail Koçman?dan boşalacak 1. Ordu Komutanlığına Genkur. II. Başkanı Org. Ergun Saygun?un;
Org. Hasan Iğsız?dan boşalacak 2. Ordu Komutanlığına da KK. Kur. Bşk. Org. Atilla Işık?ın atanması muhtemeldir.
Genelkurmay II. Başkanlığına ve KK. Kur. Başkanlığına da yeni Orgeneral olacak iki Korgeneralin getirilmesi normal görülmektedir.
Bu yılki atamalarda bir sürpriz olacağını zannetmiytorum.
E.D.: Ergenekon operasyonuyla Türkiye?de darbe yapma isteğinde olan askerlerin giderek güçsüzleştiğini söyleyebilir miyiz?
A.T.: Bu günkü gibi müdedeyyin oylarla beslenen iktidarların ve din ve vicdan özgürlüğü alanında yapacakları icraatlarının, Silahlı Kuvvetlerin mevcut kadrolarınca kabullenilebileceğini düşünmek doğru olmaz. Ancak, bu memnuniyetsizliğin fiili bir askerî müdahaleyle sonuçlanabileceğini düşünmek de doğru olmaz. Yani, iktidarları oluşturacak oy potansiyelinin ulaştığı bu günkü seviye, darbe karşıtı sivil toplum ve darbe karşıtı medyanın gücü, fiili bir askeri müdahale imkanını ortadan kaldırmıştır diyebiliriz.
Ergenekon Operasyonun yapılabilmiş olmasını, ikisi emekli orgeneral olmak üzere asker kişilerin tutuklanabilmesini, ciddi bir iddianamenin hazırlanabilmesini ve yargılama sürecinin başlatılabilmesini, bu oluşumun Silahlı Kuvvetlerde aktif destekçilerinin kalmamasına bağlamak gerekir.
Yargılama sürecinin başlaması ile Türkiye Siyasî hayatında yeni bir dönemim başladığını, daha cesur, daha korkusuz, milletin taleplerine daha duyarlı siyasi iktidarlardan bahsedebileceğimizi söyleyebiliriz.
Ayrıca, 1960 darbesinin, zamanın en genç subaylarını (ki bu devreler 1962 ve daha önceki yıllardaki Harp Okulu çıkışlı subaylardır) büyük ölçüde istismar ettiği gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda, o zamanın genç subaylarının daha sonraki dönemlerdeki askeri müdahalelerde de rütbe ve makamlarının derecesine göre aktif rol aldıklarını söyleyebiliriz. Özellikle 1965 ve daha genç nasıplı subayların ise yetişme tarzlarının daha demokrat olması nedeniyle; 2010 yılından sonra komuta kademesinde en yetkili makamları devralacak yeni nesil heyetin fiili darbelere daha uzak mesafeli olacağını ümit ediyorum.
Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen, çıkabilecek maceracı kişiler tarafından yapılabilecek fiili girişimlere fırsat verilmemesi ve başka post modern müdahale organizasyonlarının olmaması için TSK , TBMM ve Hükümet tarafından kontrol edilebilir duruma getirilmelidir.
E.D.:Nokta dergisinin gündeme getirdiği Darbe Günlükleri?nde yer alan Sarıkız ve Ayışığı darbe girişimleri için henüz bir soruşturma başlatılmadı. Bu girişimler için bir soruşturma açılması ve yargılanması durumunda 28 Şubat ve 12 Eylül darbelerinin de yargıya taşınması olasılığı var mıdır?
A.T.: Tabii ki bu operasyon, iktidarın ve güvenlik güçlerinin geniş haber alma imkanlarını kullanması ile başarılabilmiştir. Silahlı kuvvetler içindeki bir kısım meşru olmayan girişimler artık gizli kalamıyor. Dokunulabilirlik ve hesap sorulabilmesi, olabilecek gayri meşru kalkışmalar için büyük ölçüde caydırıcı etki yaptığı gibi, daha önce vuku bulmuş olan girişimlerin korunmasını da önleyecektir.
Adil bir yargılama sonucunda, iddialar subut bulur ise, öncelikle ?Sarıkız? ve ?Ayışığı? darbe planlarının, arkasından da 28 Şubat?ın yargılanmasının önüne hiç bir güç geçemeyecektir. Ülkenin kayıplarının ve şahısların mağduriyetlerinin hesabının, müsebbiplerinden sorulacağı zamanın çok uzak olmadığına inanıyorum.
E.D.: Demokratik ülkelerde olduğu gibi ordunun siyasetteki bu ağırlığını gidermek için yapısal değişim anlamında neler yapılmalıdır?
A.T.: TSK, Cumhuriyeti koruma ve kollama görevini milletimizin sağduyusuna bırakan; milletin silahlı gücünü, milletin bütün milli ve manevi değerlerine şemsiye yapan, milli iradenin emrinde hareket eden, kendisine siyasi irade tarafından verilen dışa karşı savunma gayretlerine angaje olan bir güç haline getirmelidirler.
Öncelikle ideolojik kadrolaşmaya imkan veren yargısız tasfiyeler durdurulmalı, sonra da TSK?ni siyaset dışına çıkaracak önlemler alınmalıdır. Bunun için somut olarak ne yapmak gerekir diye sorarsanız, Anayasa, yasa ve ilgili mevzuatta ve uygulanmasında aşağıdaki düzenlemeler yapılmasının gerekli olduğunu söyleyebilirim.
- a. Manevi değerlere zıt kadrolaşmanın kırılabilmesi için, öncelikle hukuk dışı tasfiyeler durdurulmalı ve bu yetkiyi veren Anayasanın 125. maddesi değiştirilmeli, profesyonel kadrolara yeni personel alımı denetim altında tutulmalıdır
- b. İç Hizmet Kanunun 35. maddesi, hep yanlış yorumlanarak, darbelere dayanak yapılmaktadır. Yanlış anlamayı önleyecek şekilde bu madde değiştirilmelidir.
- c. Milli Güvenlik Kurulunun (MGK) görevi, görevi zaten milli güvenliğin sağlanması olan, Yüksek Askerî Şûra?ya (YAŞ) verilmeli, Bakanlar Kurulundan katılan üyeler de YAŞ?a dahil edilmelidir.
- d. MGK?u Cumhurbaşkanı Başkanlığında ?DEVLET ŞÛRASINA? dönüştürülmeli, üyeleri TBMM?, Yüksek Yargı, Yürütme ve Bağımsız Kurumların temsilcilerinden oluşmalı, bu kurulda TSK?ni sadece Genelkurmay Başkanı temsil etmelidir. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin kadrosu tamamen sivilleştirilmeli, ?Devlet Şûrası Genel Sekreterliği? haline dönüştürülmelidir.
- e. Askeri Mahkemeler muhafaza edilmeli, ama yargıçları sivil olmalı, terfi, tefeyyüz ve atamaları Adalet Bakanlığı tarafından yapılmalıdır.
- f. Milli Savunma Bakanlığının tamamı asker olan yönetici kadroları sivilleştirilmelidir.
- g. Dış güvenlik askere, iç güvenlik İçişleri Bakanlığına verilmelidir.
- h. Milli Güvenlik Siyaset Belgesindeki, Toplumun bir kısmını, Devletin Kurumlarına, Devlet Düşmanıymış gibi gösteren iç tehdit değerlendirmeleri (İrtica, Bölücülük vb) kaldırılmalıdır.
Milletinin emrinde, milletin maddi ve manevi mayasından oluşmuş, milleti dönüştüren ve yönlendiren değil de ona hizmeti amaç edinmiş ve vatandaşların kalplerinde taht kurmuş Silahlı Kuvvetlerin bu günkünden daha güçlü olacağına inanıyorum..
E.D.:AB tarafından Türkiye?deki yargı sistemine yapılan eleştirilerden en önemlilerinden birini çift başlı yargı sistemi oluşturuyor. Askeri yargının bu derece güçlü olmasının yargı ve siyasal sistem açısından zararları nelerdir?
A.T.: Çift başlı yargı sistemi, kendi hukukçularımız tarafından, hem de askeri yargı mensupları tarafından, AB?nin bu meseleyi eleştirmesinden çok daha önce tartışılan bir meseledir.(Bu fakir Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde 2 yıl subay üyelik ve kısa bir süre de Daire Başkan Vekilliği yapmıştır.)
Askeri Yargıya, TSK?lerinde disiplinin temini amacıyla, yargılama usulü ile suç ve cezaları belirlenmiş ihtisas mahkemeleri gözü ile bakmak lazımdır. Önemli olan yargılamanın adil olmasıdır. Adil bir yargılama da bağımsız yargıçlar eliyle olabilir.
Sicil, terfi ve atama bakımından nezdinde kurulduğu komutanlığa bağlı bulunan bir askeri yargıçın bağımsız hareket etme imkanı kısıtlanmış olur.
Generallik bekleyen, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi veya Askeri yargıtay üyesi bir Askeri Hakim, Genelkurmay Karargahı ve Kuvvet Karargahları ile Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve YAŞ üyeleri ile iyi ilişkiler içinde olmalıdır.
Askeri Yargıdaki hakimlerin bağımsız hareket etme imkanlarının arttırılması için rütbelerinden arındırılmalı, atama ve terfileri Adalet Bakanlığı eliyle yapılmalıdır.
Diğer bir mesele de, özellikle basın mensupları hakkında askeri mahkemelerde dava açılmasıdır. Bu husus da aslında Milli Savunma Bakanının yetkisindedir. Yargıçlar sivilleşirse, kasıtlı işlemler azalacağından yaşanan bir kısım olumsuzluklar da ortadan kalkacaktır.
Askeri Yargının siyasal sistem açısından büyük bir mahzur oluşturduğunu düşünmüyorum. Sadece yargıç teminatının korunması için tedbir alınması, adaletin tesisi için yeterli olur kanaatindeyim. Askeri Yargıya, Orduda disiplini sağlayan bir ihtisas mahkemesi gözü ile bakmak gerekir diye düşünüyorum.
E.D.: Sizce TSK?nın batılı standartlara çekilmesi gibi MGK gibi kurumların düzenlenmesi gibi gerekiyor mu? AB müzakerelerinin bu konuda sürece ne tür katkısı olabilir?
A.T.: Batı standartı derken iki husus aklıma geliyor. Birincisi, TSK?nın siyaset dışına çıkarıması, ikinicisi, Silahlı Kuvvetlerin profesyonel personeline dini eğitimin verilmesi ve inanç özgürlüğünün tanınması ihtiyacıdır.
TSK?nin siyasete müdahelesinin önlenmesi, MGK?nun yapısının değiştirilmesi ile, İç Hizmet Kanununun 35. maddesinin değiştirilmesi ile ve Milli Güvenlik Siyaseti Belgesinin (MGSB) gerçek sorumlusu olan hükümetler tarafından TBMM?de onaylanmış hükümet programlarına uydurulması ile ve gerektiğinde TBMM komisyonları tarafından TSK içinde denetleme imkanı sağlanması ile mümkün olabilir.
Kendi din ve inançlarına en duyarsız batı ülkelerinde bile, her dine mensup askerler için bu arada Müslüman askerler için bile din işleri subayları bulunmaktadır. Ordumuzdaki bu noksanlık, huzursuzlukların esas kaynağını oluşturmaktadır.
Ben iç meselelerimizin kendi dinamiklerimizle çözülmesi gerektiğine inananlardanım.
E.D.: TSK?nın YAŞ?da aldığı kararların temyiz imkanı bulunmuyor. Siz de bir YAŞ mağduru olarak bu durumdan doğrudan etkilenin bir isimsiniz. YAŞ kararlarının temyiz edilebilmesi ve itiraz hakkının bulunması konusunda ne tür çalışmalar yapılmalıdır? YAŞ mağdurlarının re?sen emekli edilmeleri onlar üzerinde ne tür olumsuz sonuçlar doğurmaktadır?
A.T.: Bir hususu düzelterek sorunuzu cevaplamaya çalışayım. Ben şahsen YAŞ Mağduru değilim. Re?sen emekli edilmedim. Kadrosuzluktan emekli edildim. Gerçi bu tür emekliliğe de inancımı yaşama gayretim sebep oldu. Ama benim bir mağduriyetim yok. Sadece daha uzun süre hizmet etme imkanından mahrum edildim. Mağduriyet kabul edilirse bundan mahrum oldum.
Yüksek Askeri Şûra İdarî ve istişarî bir kuruldur. Anayasının 125. maddesine göre işlemleri yargı denetimi dışındadır. Bu anayasal dayanaktan yararlanarak, inançlı personel, kendisine yasal bir suç isnat edilmeden, savunma hakkı verilmeden, yargılanmadan ve yargıya müraat hakkı da elinden alınarak, rütbesine mevkiine bakılmasın, disiplinsizlik kisvesi ile, YAŞ Kararları ile re?sen emekli edilmek suretiyle TSK?den tasfiye edilmişlerdir.
Aslında YAŞ istişari bir organdır. Aldığı Kararlar Subaylar için MSB, Başbakan ve Cumhurbaşkanından oluşan üçlü Kararname ile, Astsubaylar için ise MSB?nın onayı ile yürürlüğe girebilmektedir. Bu makamlar bu yetkilerini bu güne kullanmamış ve önlerine gelen tasfiye kararlarını onaylamışlardır.
ASDER olarak bir hukuki girişim dokümanı hazırladık. TBMM?deki ilgili komiyonlara Cumhurbaşkanından başlamak üzere icra kademelerine gönderdik. Anayasa?da, 926 sayılı Personel Kanununda ve Subay/Astsubay Sicil Yönetmeliklerinde değişikliği içeren raporumuzda, geçmişteki mağduriyetlerin de önlenmesi için, Anayasada YAŞ Kararlarının yargı denetimi dışına çıkarıldığı 1982 tarihine götürülmesinin gerektiği hususunun altını çizdik.
Ama üzerinde durduğumuz husus Sn Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız ve Milli Savunma Bakanımız, tasfiye kararlarının uygulamaya sokulmasını engellemek için yetkilerini kullanarak, kararları onaylamamalarıdır.
YAŞ Kararları ile tasfiye edilen arkadaşlarımız, başlangıçta durumlarını enyakınlarına bile anlatamamışlardır. Hırsızın uğursuzun maruz kaldığı işlemler, bu şerefli insanlara layık görülmüştür. Kimliği, elbisesi, müktesebatı, rürbesi, ünvanı, maaşı, lojmanı, konutu ve tüm sosyal güvenlik hakları ellerinden alınarak, işsiz güçsüz ve çaresizilik içinde bir gecede tabiri caiz ise nizamiyenin önüne bırakılmışlardır. Eş, cocuk ve aileleri ile büyük manevî ve maddi mağduriyet içine bırakılmışlardır.
E.D.: Sizin TSK?ya yönelik eleştirilerinizden en önemlilerinden birini ideolojik olarak katı bir örgütlenme içinde bulunduğu yönünde. Bu durumun yarattığı olumsuzluklar nelerdir?
A.T.: Bu gün yaşanan, Parti Kapatma davası, dini hayat üzerindeki yasak ve baskılar, Ergenekon organizasyonu gibi, Ülke siyasetine ve devletimizin yönetimine damgasını vuran girişimlerin temelinde 28 Şubat hukuksuzluğu; onun arkasında TSK ve TSK?nin bu tür müdahalelerinin gerisinde de Milletin manevi değerlerine ters, İslâmî Dinî inancı devlet için tehdit olarak gören ideolojik kadrolaşma vardır.
Bir kurumda belirli inanç sahipleri tasfiye edilirse, yeni alınan personelin de, bütün ailesi dahil, dini eğitim görüp görmediği titizlikle incenirse, istemediği personeli de sorgusuz sualsiz kapı dışarı bırakılabilirse, o kurumda yoğun bir ideolojik kadrolaşma var demektir. Elinde silah olan bu kurum kendi ideolojisine uygun olmayan iktidarların ve milletin başında demoklesin kılıcı gibi sallanır durur.
Ülke olarak yaşadığımız sıkıntılardan kurtulmak için TSK?deki hukuk dışı tasfiyenin durdurulması gerekmektedir.
E.D.: Akşam yazarı Serdar Turgut bugünkü yazısında ?Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genel Kurmay Başkanı Türkiye?ye çeki düzen verme konusunda anlaştılar? diyor. Bu konudaki sizin öngörüleriniz nelerdir?
A.T.: Din ve vicdan özgürlükleri üzerindeki baskı ve yasakların kaldırılması için sivil toplum örgütü gerçek mağdurların temsilcisi olarak belki biraz aceleci olabiliriz.
Ama, ülkemiz, 11. Cumhurbaşkanının seçim sürecine girilmesinden itibaren yaklaşık birbuçuk yıldır ciddi bir kriz yaşadı.
Geldiğimiz nokta memnuniyet verici. Ana muhalefet, TSK, Yüksek Yargı ve YÖK?ten gelen salvolal amacına ulaşamadılar. Ülkemiz derin ekonomik, sosyal ve siyasal istikrarsızlıklara uğramadı.
Diyeceğim, Sn.Başbakan, Sn. Cumhurbaşkanı ve AK Parti yönetimi bu dönemi başarı ile yönetti.
Yeni bir dönem başladı. Artık dayatmacı cevrelerin girişimlerini millet de benimsemeyecek ve karşısına çıkacaktır.
Kanatimce bundan sonra artık söz siyasî otoritenin olacaktır. Türkiye?nin önü açılıyor. Yarın daha güzel olacaktır. 01 Ağustos 2008
Adnan Tanrıverdi
Emekli Tuğgeneral
ASDER Gnl. Bşk.