Hilmi Paşa 28 Şubat'a İhanet Etmemiştir (26 Aralık 2008)
HİLMİ PAŞA
28 ŞUBAT'A İHANET ETMEMİŞTİR
Sayın İlhami Erdil, hakkında soruşturma başlatan eski Genelkurbay Başkanlarından Emekli Orgeneral Hilmi Özkök ile ilgili bir tartışmayı başlattı. Alkol almıyormuş gibi göstererek, dönemin hükümeti ile aynı görüşü benimsediğini ima etmek istedi.
Sn. Hilmi Özkök Orgeneral olduğu Agustos'ta ben emekli olmuştum. Kendileri ile albaylıklarından itibaren tanışıklığım vardır. Muhterem bir insandır. İnsancıl yönleri üstündür. Çok çalışkandır. Herkes ile medeni ilişkiler kurabilecek, yumuşak bir kişiliğe sahiptir. Kendilerini sayarım. Kendileri de, terfi edip Kara Kuvvetleri Karargahında ziyarette bulunurken karşılaştığımızda, emekliliğime üzüldüğünü ifade etmişti. Görevde bulunduğumuz sürelerde tarafımıza sempati beslediğini düşünürüm.
Murat Yetkin 25 Aralık 2008 tarihli Radikal'de, Eski Gnkur Bşk. E.Org. Sn Hilmi Özkök'un gönderdiği mektubunu yayınladı. Üç yıla yaklaşan emeklilik hayatında, zannederim emekli askerler tarafından uygulanan mahalle baskısından bunalmış ki kendilerini savunma ihtiyacı duydu. İfadelerini burada zikretmek istiyorum.
?Ama sanırım kendimi iyi ifade edemediğim için bazılarınca anlaşılmadım, hatta yanlış anlaşıldım, kendilerine ters düştüğümü sanarak beni suçlamalarına sebep oldum. Belki de bazıları beni gerçekten anlamadılar. Bazıları anlasalar da ?aslan terbiyecisi? rolüne devam etmek için anlamazlığa geldiler.?
?Ettiğim yemine sadık kalarak siyaseti TSK? ya sokmamaya gayret ettim. Kanunların yapmamamı söylediklerini yapmadım, ama yap dediklerini hakkıyla yapmaya çalıştım. Ne yaman ironidir ki hükümetle alenen kavga etmediğim için benimle kavga edenler, demokrat olduğum için kınayanlar oldu. Koruma kollama görevimi kapalı kapılar ardında saygın bir şekilde tartışıp, bu görevi, muhataplarımı ikna yoluyla gerçekleştirmemden memnun kalmayanlar oldu.?
?Alenen söz düellosu yapsaydım beni coşkuyla alkışlayacaklar vardı. Ama ben kendimi kimseye dalkavukluk yapmak zorunda hissetmedim. Halkımı, ekonomiyi, dış politikalarımızdaki dengeleri olumsuz etkilemekten kaçınmamı suskunluk ve pasiflik olarak niteleyenler, gerektiğinde (Yüksek Askeri) Şura kararlarına şerh koyanları (Başbakan ve Milli Savunma Bakanı?nı kastediyor) ?Bu hareket irticayı cesaretlendirir? diye alenen uyardığımı duymazdan geldiler.?
?28 Şubat?ı ?Bu bir sebep sonuç ilişkisidir, sebep ortadan kalkmadıkça sonuç değişmez? diye değerlendirdiğimi görmezden gelenler, beni 28 Şubat?takiler gibi davranmamakla, suskun olmakla suçladılar.?
?Oysa ki 28 Şubat o günün koşullarının gerektirdiği zorunlu bir hareket tarzıydı. Asla suçlamam. Üstelik o kadroların ders alabilecekleri geçmişte bir 28 Şubat deneyimi yoktu. Ama benim vardı.?
?Ben iyi niyetlerle ne yapıldığını, kimleri göndermekle kimlerin yollarının asfaltlandığını gördüm. Evvelki olayları incelediğimde asker elinin dokunmasının siyasetçiler için ne kadar ?hayırlara vesile? olduğunu öğrendim. Bu nedenle benim tarzım farklı oldu.?
?Ben ulusun bütün dinamiklerinin harekete geçmesinin ve yapılacak işin, yapması gerekenler tarafından yapılmasının daha doğru olacağını değerlendirerek hareket ettim. Demokrasinin erdemine, onun zor, ama çok güvenli bir yol olduğuna daima inandım.?
Ben de, Hilmi Paşamızın 28 Şubat zihniyetine ihanet etmediğini duşünüyorum. Genelkurmay Başkanlığı döneminde, 28 Şubatçıların çizdiği ana hedeften sapma olmamıştır. Sadece yöntemde farklılık olmuştur. Yani, dayatmalar sukunetle yapılmıştır. Zamanın hükümetinin TBMM'e getirip de geri çektiği tasarıları düşünür isek, 10'a yakın askerî müdahale yaşadığımızı ve 1000'e yakın subay ve astsubayın da hukuk dışı tasfiyeye tabi tutulduğunu görürüz.
Görevini devretmesinden üç ay önce kendilerine yazdığım, açık mektubu, bugünkü tartışmalara ışık tutacağı inancıyla, aşağıda tekrar dikkatlere sunmak istiyorum.
28 Şubatçılar, Ergenekoncular ve bunların koltukçuları, Eski Genelkurmay Başkanımız Emekli Orgeneral Sn. Hilmi Özkök'ün hakkını yemesinler.
Göevlerini harfiyyen yapmışlardır.
Biz de, kişileri değerlendirirken, lafa ve yumuşaklığa değil, ne yapıldığına ve sonuca bakmasını öğrenelim artık.. 26Aralık 2008
Adnan Tanrıverdi
E. Tuğgeneral
ASDER Gnl.Bşk
GENELKURMAY BAŞKANIMIZA AÇIK MEKTUP(05 Haziran 2006)
Ülkemizde garip şeyler oluyor.
Sap samana karışmış durumda.
Milletin Refahı ve Devletin bekası için güvenli ortamın sağlanması ile görevli Silahlı Kuvvetlerimizin mensupları ve emeklileri; huzura, güvene ve istikrara darbe indirmek üzere teşkil edildiği anlaşılan çeteler oluşturuyorlar.
Sayın Genelkurmay Başkanım,
30 Ağustos 1996 tarihinden bu yana 10 yıldır Yüksek Askerî Şûra(YAŞ) Üyesi olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin karar mekanizmalarında bulunuyorsunuz. Bu sürenin 4 yılı Genelkurmay başkanı, 2 yılı Kara Kuvvetleri Komutanı, 1 yılı da Genelkurmay İkinci Başkanı olarak geçti.
Bu süre içinde 28 Şubat 1997 müdahalesini yaşadık. Öncesinde ve sonrasında inançlarından dolayı sizin de imzanız bulunan YAŞ kararları ile 952 subay ve astsubay TSK?nden re?sen emekli edildi.(1990:2005 arasındaki sayı ise 1502?dir) Binlercesi de YAŞ tehdidi nedeniyle kendiliğinden ayrıldı. Böylece 10 bine yakın subay ve astsubay tasfiyeye tabi tutuldu.
Büyük bir tasfiye, Silahlı Kuvvetler muvazzaf kadrosunun yaklaşık %20?i. 10 yılda gerçekleştirildi. Yeni personel alımlarında da 10 yıldır aynı tasfiye kriterleri uygulanıyor.
2005 Aralık Şurasında inançlarından dolayı emekli edilenlerin sayısı 4 kişi. Üzüntü verici ve ürkütücü. Demek ki süreç tamamlanmış. İstenmeyen niteliklerden arındırılmış bir kadrolaşma oluşturulmuş. Yeni alımlarda da elek sık tutulduğuna göre, önümüzdeki yıllarda inançlarından dolayı Silahlı Kuvvetlerimizden tasfiye edilme sorunu ile karşılaşmayacağız.
Göz ardı edilen bir konu var. Silahlı Kuvvetlerden uzaklaştırılanlara disiplinsiz dediler. Devlet ve laik Cumhuriyet için potansiyel tehdit dediler. Aradan 10 yıl geçti. İçlerinden hiç biri, değil devlet karşıtı örgütlü bir suça, adi bir suça dahi karışmamışlardır.
Hakları gasp edilmiştir. Mağdur edilmişlerdir. Ama esas zarar Devlete ve Millete verilmiştir.
Silahlı Kuvvetlerle birlikte Devletin de dengesinin bozulmasına sebep olunmuştur. Bu tasfiyeyi gerçekleştirenler millete en büyük kötülüğü yapmışlardır. Silahlı kuvvetleri siyasete alet etmişler ve siyaseti Silahlı Kuvvetlerin içine sokmuşlardır.
Sonuç bu gün ortadadır.
Disiplinsizler atıldığına göre, çeteleri kuranlar disiplinliler mi oluyor?
Silahlı kuvvetlerin tepesindekiler siyaset yapar da genç kadrolar yapmaz mı?
Genç kadrolarda çeteleşme olur da onların komutanlarında ve üst kadrolarında çeteleşme olmaz mı?
Yoksa bu dayatmaları kimler yapıyor?
TBMM?nin ve Hükümetin elini kolunu kimler bağlıyor?
Aba altından sopayı kimler gösteriyor?
Mevcut ortamda, milletin değerlerinin siyasiler tarafından savunulması fevkalade riskler taşıyor. Kritik dengeler altüst oluyor. İstikrar bozuluyor. Devletin itibarı zedeleniyor. Millet fakirleşiyor.
Sayın Genelkurmay Başkanım.
Muhalefeti herkes yapar.
Devletin ilkelerini herkes korur.
Bunun için siyasi partiler var, basın var, sivil toplum kuruluşları var, millet var, seçim var.
Hükümetlere ve TBMM?ne muhalefet etmek, karşısında anayasal kurumlarla ve muhalefet partisi ile muhalefet bloğu oluşturmak Silahlı kuvvetlere mi düşmeli?
Pekiyi Silahlı kuvvetler siyasetin içine dalarsa, milletle ve değerleri ile boğuşursa, dış tehditlere kim dur diyecek?
Bu millete Balkan Bozgunu gibi bir bozgun daha yaşatılırsa ortada devlet de millet de kalır mı?
Bırakınız, milletin meseleleri TBMM?de çözülsün. Silahlı Kuvvetlerimiz de onun emrinde verilecek savunma görevlerine hazır olsun.
Bırakınız, Silahlı Kuvvetler mensupları milletin efendisi gibi değil hizmetkarı gibi olsun.
Emekliliğinize birkaç ay kaldı. Son bir kez daha düşünün, milli irade ile çekişme içinde olacak değil, uyum içinde çalışacak bir komuta kademesi oluşumuna yardımcı olunuz. Bu gün gelinen noktadan memnun olduğunuzu düşünemiyorum. Görevi huzur içinde teslim edebileceğinizi de düşünmüyorum. Çünkü, emekliliğimin üzerinden 10 yıl geçmiş olmasına rağmen TSK?nin gidişat üzerindeki menfi rolünden ben rahatsızım. 05 Haziran 2006
Adnan Tanrıverdi
Emekli Tuğgeneral
ASDER Genel Bşk.