Balyoz Planı (21 Ocak 2010)
BALYOZ PLANI
04-06 Mart 2003 tarihinde, 1. Orduya mensup 29 general ve 133 subayın katılımı ile, ?BALYOZ Güvenlik Harekat Planı? nın geliştirilmesi amacıyla icra edilen ?Plan Semineri? nin, Taraf Gazetesi tarafında yayınlanan, bilgi ve belgeleri Türk Toplumunu ayağa kaldırdı.
Şahsen ben şaşırmadım.
Çünkü yıllardır;
Devlet Güvenliğinin Anayasası sayılan, Milli Güvenlik Siyaseti Belgesinde (MGSB) irtica tehdit olarak belirtilirse;
Başbakanlığın yayınladığı ?Topyekûn Savunma Direktifi? inde, Devletin Kurumlarına ?irtica ile mücadele? görevleri verileceğini;
Bu görevi alan Genelkurmay Başkanlığının da kendine bağlı Komutanlıklarına ?Emniyet ve Asayiş Planlama Direktifi? ile ?irtica ile mücadele planları? yapmalarını emretmesi gerektiğini;
ifade edip gelmekteyiz.
Yine yıllardır;
Silahlı Kuvvetlerde, Milletin manevî değerlerini tehdit kabul eden, hastalıklı 28 Şubat zihniyetine sahip bir kadrolaşmanın bulunduğunu;
Bu kadroların, kesifleşmesi için Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) Kararları ile, hukuk dışı tasfiyelerin yapıldığını ve profesyonel kadrolara yeni alınanlarda da dindar olmama ve dindar aileden gelmeme kriterlerinin arandığını;
Bu nedenle, profesyonel kadroların, Milletin manevî değerlerine yabancılaşarak, istikrarın önünde önemli bir engel olduğunu;
Söyleyip durmaktayız.
Yine yıllardır;
Geçmiş darbelerin, üç dayanağının bulunduğunu;
Birincisinin, Milli Güvenlik Kurulunu Oluşturan, Silahlı Kuvvetlere Koruma ve Kollama görevi veren ve YAŞ' a hukuk dışı tasfiye imkanı sağlayan yasal mevzuat ile MGSB' deki iç tehdit değerlendirmelerinin olduğunu;
İkincisinin, Silahlı Kuvvetlerde, Yargıda, Üniversitelerde ve üst bürokraside, milletin değerlerini tehdit gören bir anlayışın kadrolaşmış olmasını;
Üçüncüsünün de, zayıf ve istikrarı muhafaza edemeyen koalisyon Hükümetlerinin olduğunu;
Vurgulayıp durmuşuzdur.
Şimdi ?BALYOZ Güvenlik Harekât Planının? adını koyalım.
Bu bir darbe planı mıdır?
Yoksa Emniyet ve Asayiş Planı mıdır?
Askerlere ve de irticayı devletin müesses nizamına karşı tehdit gören çevrelere göre; Cumhuriyeti Kollamak ve korumak adına yapılmış bir güvenlik planıdır. Hem de dayanağını, İç Hizmet Kanunun 35 inci maddesinden ve MGSB'nin iç tehdit değerlendirmesine göre sıralı komutanlıkların direktiflerinden almış, MEŞRU bir plandır.
Millete göre ise; oyları ile oluşmuş, TBMM ve içinden çıkan Hükümete ve Milletin çoğunluğuna karşı hazırlanmış bir DARBE Planıdır.
Silahlı Kuvvetlerde, plan tatbikatları(seminerleri); hazırlanmış harekât planlarını personele öğretmek ve planları geliştirmek için, seviyesine göre komutanların ve karargah subaylarının katılımı ile gerçekleştirilen kapalı salon çalışmalarıdır.
Harp oyunları ise, hem planların öğretilmesi hem de dost ve düşman tarafının planları büyük ölçekli haritalar üzerinde işaretlenerek, başarı ihtimallerinin, belirli kıstaslar vasıtasıyla ölçülmesi için yapılır.
Bir plan tatbikatında; dar bir kontrol karargahı ile katılımcı diğer bütün personelin görev aldığı bir oyuncu karargahı bulunur. Kontrol karargahı tehdit unsurlarının eylemlerini temsilen ara durumlar vererek, planın uygulanması safhasındaki gelişmeler karşısında alınacak tedbirleri geliştirme imkanı yaratır.
Harp oyunlarında ise, kontrol ve hakem kararğahları ile dost ve düşman oyuncu karargahları bulunur.
Kapalı salon çalışmaları, her yıl kış döneminde birlikler tarafından planlanır, konusu ve senaryosu ile birlikte, iki üst komutanlığa ve ilgili bütün ast ve komşu birliklere yayımlanır.
Şimdi bu bilgiler ışığında, 1. Ordu Kararğahında 2003 Martında yapılan faaliyeti değerlendirdiğimiz zaman;
Planlı bir çalışma olduğu anlaşılıyor.
Konusunun; ?BALYOZ Güvenlik Harekât Planının? incelenmesi olduğu anlaşılıyor.
Seminerin uygulama safhasında ise;
Ekleri ile birlikte planın takdim edildiği,
Kontrol karargahı tarafından, İRTİCAÎ grupların eylemini temsilen ?çarşaf?,?Sakal?, ?Suga? ve ?Oraj? tedhiş planlarının, ara durum olarak oyuncu kararğahına verildiği;
Oyuncu kararğahında görevli olanlar tarafından da, temsil ettikleri zihniyete göre eteklerindeki taşı dökerek çözüm önerilerinin ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır.
Maalesef toplumumuz sebeplere inmeden, hep sonuçlar üzerinde duruyor.
Silahlı Kuvvetlerin iç güvenlikte kullanılması bir faciadır. Çünkü Silahlı Kuvvetlere verilen vazifelerden biri de, İç Hizmet Kanunun 36. maddesine göre ?Harp Sanatını öğretmektir?. Askerliği adam öldürme sanatını öğrenmek ve uygulamak olarak tanımlayanlar da vardır. Bu anlayışla yetişmiş askere tehdit dediğiniz zaman, düşman algılar. Savaş hukukunu kullanır. Hukukî çözümü aramaz. Tehdidi bertaraf etmeyi düşünür. Bunun için, suçu ne olursa olsun, askerimizi kendi vatandaşımız üzerine sevk etmemiz feci sonuçlar doğurur.
Darbelere dayanak yapılan yasal mevzuatı yürürlükte bırakırsanız ve Güvenliğin Anayasası sayılan belgede, Silahlı Kuvvetlere görev veren İÇ TEHDİT değerlendirmelerine yer verirseniz, asker darbelere giden yolu bulmakta zorlanmaz.
Milletin inancını yaşayan insanların hukuk dışı yöntemlerle tasfiye edilmesine ses çıkarmazsanız, engellemezseniz, BALYOZ Planının açığa çıktığında olduğu gibi ortalığı kaldırmazsanız, Milletin Darbe olarak algıladığı planları, normal görev olarak algılayan KADROLAŞMAYA ruhsat vermiş olursunuz.
Millete ters uygulamaları yapan kadroların içinde bulunmamı engelleyen, vaktinden önce emekliliğim için Allah'a (cc) şükrediyorum.
Ve merak ediyorum.
Birinci Ordu Kararğahında bulunan ?BALYOZ Emniyet Harekât Planı?na benzer Harekat planları diğer Ordularımızda da mevcut mu?
Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarında Emniyet ve asayiş Planlama direktifleri halen yürürlükteki Direktifler içinde mi?
Orduların alt kademelerinde de paralel planlar yapılmış mı ve geçerliliklerini muhafaza ediyorlar mı? Aynı yıl 1. Ordunun alt kademelerde de (Kolordu ve Tugaylarda da) aynı konulu plan seminerleri icra edildi mi?
Eğer bu planlar, geçerliliklerini muhafaza ediyorlarsa; darbelere dayanak yapılan mevzuat ve menfi kadrolaşma mevcut olduğuna göre, uygulamaya sokulmak için istikrarsızlığın başlangıcı sayılacak koalisyon hükümetleri dönemi mi bekleniyor?
Biraz da sebepleri tartışsak ve irademizi bu istikamette beyan etsek, daha müspet sonuçlara ulaşacağımıza inanıyorum. 21 Ocak 2010
Adnan Tanrıverdi
Emekli Tuğgeneral