"Keşke Bu Olay Yaşanmasaydı " Demek Yeterli mi? (06 Şubat 2010)
?KEŞKE BU OLAY YAŞANMASAYDI?
DEMEK YETER Mİ?
Sanatçı Nejat Uygur'u, 2007 yılında, hasta olarak yattığı GATA'ya bağlı TSK Rehabilitasyon Merkezinde, ziyaret etmek isteyen, Başbakan Erdoğan'ın eşi Sayın Emine Erdoğan'ın, türbanlı olması nedeniyle, ziyaretinin engellendiği haberleri, basında yer aldı.
Silahlı Kuvvetlerinin, çağdaş kıyafet saplantısını, yakından bilmeyenleri, yaşanan olay şaşırttı.
Sayın Genelkurmay Başkanı, Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu, Yazı İşleri Müdürü Tufan Türenç ve Metehan Demir?i kabulünde verdiği mülakatta konu ile ilgili aşağıdaki açıklamayı yapmış.
?S:.Bu konu gündemde çok yoğun tartışılıyor. Herkes TSK?nın başındaki isim olarak bu konuda ne söyleyeceğinizi merak ediyor.
C: -Evet. Bu konu çok gündemde. Sayın Başbakan?ın eşinin GATA?yı ziyareti konusunda bir şeyler söylenmesi kanaatindeyim. Tabii bu olayda aslında ben baktığım zaman Sayın Başbakan?ın eşi var olayda. Çok sevdiğimiz saydığımız bir sanatkar Nejat Uygur var. Ki o da bir asker çocuğuymuş. Bir de tabii ki Sayın Nejat Uygur?un eşi var. Şimdi üçü olayın odağında. Açıkça söyleyeyim, bu özel bir durum. Altını çizmemiz lazım. Bu nedenle de, bu özel durumlarda olaylara insani boyuttan bakmak doğru olur diye düşünüyorum. Dolayısıyla bu olay, tabii bu kapsamda özel de olduğu için gerçekten insani boyut içeriyor.
S: -Peki, insanı boyuttan bakınca bunu savunmak kolay mı?
C: -Değil? Bunu da açıkça ifade etmek istiyorum. Keşke o şekilde bu olay yaşanmasaydı. Keşke o olay yaşanmasaydı. Bu çok özel bir olay genellenecek bir olay değil. Kimseyi de suçlamak istemiyorum. Bazen olaylara karar verirken o andaki şekli de bilmek lazım. Olayda Sayın Başbakan?ın eşi de üzülmüştür. Belki de en çok üzülen Uygur?un eşidir.
S: -Peki, tamamen konuyu netleştirmek için soruyoruz. Yani, keşke girebilse miydi, diyorsunuz?
C: -Keşke olmasaydı. Keşke bu olay yaşanmasaydı. İnsani boyuttan bakarsak bu olayı bugün savunmamız mümkün değil.?
Bazıları, Genelkurmay Başkanının, ?İnsani boyuttan bakarsak bu olayı bugün savunmamız mümkün değil.? sözüne dayanarak, konuşmayı olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorlar.
Biz aynı iyimserlikle meseleye yaklaşamıyoruz.
Söylenenleri, uygulama alanına geçirilmeyecek popülist bir yaklaşım olarak görüyoruz.
Zaten, yapılan uygulamayı, bu gün savunabilecek bir babayiğit de göremiyorum.
İfade dikkatlice incelenirse, irtica algılaması ve başörtüsü konusundaki katı tutumun devam ettiği anlaşılmaktadır.
Durumun, ?çok özel bir durum? olduğunun altı çiziliyor. Savunamamanın sebebi olarak, özel durum gösteriliyor. Bunu genele uygulamanın mümkün olmadığına işaret ediliyor.
?Keşke bu olay yaşanmasaydı? deniliyor. Bu ifade, Sayın Emine Erdoğan'ın girişi engellenmeseydi anlayışından çok, keşke Sn. Erdoğan ziyaret teşebbüsünde bulunmasaydı anlayışına daha yakındır.
Bu beyanat; Sosyal tesisleri dahil askerî tesislere, İslam'ın şiarı olan başörtüsünün girmesinin yasak olduğunun, eşinin başı İslâmî esasa göre örtülü olan subay ve astsubayların, sakıncalı olmaya ve YAŞ mağduru olmaya devam edeceğinin, Üniversitelerde ve Kamu kurumlarında başörtü yasağının destekleneceğinin ve TSK'nın önceki anlayış ve uygulamalarında bir değişiklik olmayacağının işareti olarak algılanmalıdır.
Genelkurmay Başkanının beyanı, Başbakanın eşine yapılan büyük saygısızlık nedeniyle, toplumda uyanan infial karşısında, tepkiyi savuşturmak ve vaziyeti idare etmek anlamına gelmektedir. Toplumsal barışın sağlanması için yapılacak girişimlerin ilk adımı olmaktan çok uzak görünmektedir.
Yanılmayı yeğlerim.
************
Silah Altındaki Asker İbadetini Yapabiliyor mu?
Genelkurmay Başkanı, ?Balyoz Emniyet Harekat Planı? ile ilgili olarak yaptığı bir açıklamasında da, ?Allah, Allah diye asker taarruz ediyor. Şimdi ben sizlere soruyorum, vicdansızlara soruyorum. Allah, Allah diye askerine hücum ettiren bir ordu nasıl Allah'ın evi camiye bomba attırmayı düşünür.?
Tabii en doğru söz, bu sözdür. Daha önce de, Harp Akademileri konferansında, ?Silahlı Kuvvetler halk arasında Peygamber Ocağı olarak bilinir? demişti.
Keşke söylenenler icraata konulsa.
Bu asker, silah altında iken, inancını yaşaması için teşvik ediliyor mu?
Kışlalarında, dini yönden önderlik edecek, din görevlileri bulabiliyorlar mı?
İbadetlerini yerine getirmeleri için imkanlar sağlanıyor mu?
Kışlalardaki mescitlerinde Cuma Namazlarını kılabiliyorlar mı?
Bu askere komuta edecek subay ve astsubaylar, korkmadan, sakınmadan, dini vecibelerini yerine getirebiliyor mu?
Subay ve astsubayların eşleri inançları gereği giyinebiliyorlar mı?
Bu sorulara evet diyebildiğimiz zaman, Ordumuz doğru yola girmiş demektir. Evet diyemiyorsak, gerisi lafı güzaftır.
Çünkü, dini eğitim almayan, dini telkinde bulunulmayan asker, ölüme götüren yolda, Allah Allah diye taarruz edemez
************
EMASYA Protokolü;
EMASYA Protokolünün iptalindeki mutabakat, memnuniyet verici bir gelişme olarak kaydedilmesi gerekir.
Ama, Sn. Genelkurmay Başkanının belirttiği gibi, bu protokole gereğinden fazla önem atfedildi.
Belki cuntacı zihniyetin işini kolaylaştıracak hükükleri vardı. Ama, bu protokol yapılmadan önce de darbeler yasal dayanak buluyordu.
Bu protokol olmadan önce de, garnizon komutanlıklarında, EMASYA planları hazırlanıyor, emniyet ve asayiş görevleri yapılıyordu.
Bu protokol iptal edildi diye ;
-
EMASYA planları hazırlanmayacak mı?
-
Silahlı Kuvvetlerin ve Kamu kurumlarının içinde, şüpheli ve sakıncalı personel ayırımı yapılmayacak mı?
-
Sivil halkın içindeki fişlemelere son mu verilecek?
-
Yasal sivil toplum kuruluşları ve gazeteler, yandaş ve zararlı kategorisine ayrılmayacak mı?
-
Askerin siyaset yapmasının önüne geçilecek mi?
-
İnançları nedeniyle Silahlı Kuvvetlerdeki tasfiyeye son mu verilecek?
Bu sorulara evet demek mümkün değildir.
İç Hizmet Kanunun 35. Maddesi, TSK'ne rejimi koruma görevi veriyor. Bu görev, kanun maddesi olarak kaldığı sürece TSK, siyasi iktidarları kontrol altında bulundurmak ve kendince belirlediği kriterlere göre, tehdit değerlendirmesi yapıp, koruma ve kollama görevi ifa etme zorunda olduğu duygusuna kapılacaktır.
Güvenlik planlamasının anayasası sayılan MGSB' de, belirtilen iç tehdit alanlarına dikkatini çevirerek, bu alanlardaki gelişmeleri takip ve faillerini düşman kategorisine sokarak, bunlara karşı savunma planları hazırlamayı, kontrolü kaçırma risklerine karşı da müdahale yöntemlerini devreye sokmayı görev bilecektir.
13 üyesi bulunan, TBMM'nin de üzerinde bir istişare kurumu olan Milli Güvenlik Kurulunun beş üyesinin askerden (Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet (Jandarma dahil) Komutanlarından) oluşması, TSK'nin tepesindekilerin iç ve dış siyasetin ortasında görev yapmalarına sebep olacaktır.
Askeri darbeye götüren ve siyasete bulaştıran yasal dayanak esas bunlardır. Bunları yeniden düzenlemeden, EMASYA Protokolünü iptal etmek, çok fazla bir şey ifade etmeyecektir.
**********
Jandarma, asker midir? Yoksa kolluk kuvveti midir?
İç Hizmet Kanununun birinci maddesi, Jandarmayı, TSK'nin içinde göstermektedir.
926 Sayılı TSK Personel Kanununun birinci maddesine göre Jandarma Genel Komutanlığı bünyesindeki subay ve astsubaylar da özlük hakları bakımından TSK mensubu sayılmaktadırlar.
Jandarma subayları Kara Harp Okulunda yetiştirilmektedir.
Jandarma Genel Komutanlığının profesyonel personeli dışındaki yükümlü yedek subay, erbaş ve erlerinin, yoklama ve askere sevkleri Milli Savunma Bakanlığınca yapılmaktadır.
Jandarma Genel Komutanları Kara Kuvvetlerine mensup Orgeneraller arasından görevlendirilmektedir.
Bir üst rütbeye terfi edecek Jandarma Generalleri ile general olacak Jandarma Subaylarının durumları İç İşleri Bakanının bulunmadığı YAŞ'da belirlenmektedir.Ama hizmet bakımından Jandarma Genel Komutanlığı İçişleri Bakanlığına bağlı kolluk kuvvetidir.
Bu iki başlılık, Genelkurmay Başkanlığının etki alanını genişletmektedir.
Milli İradenin TSK dahil Anayasal tüm kurumlara hakim olabilmesi için, en önemli tedbir; dış güvenliğin TSK'ne, iç güvenliğin de İçişleri Bakanlığına verilmesidir. Bu durumda Jandarmanın Genelkurmay ile olan göbek bağının da kesilmesi gerekmektedir.
TSK, deniz aşırı ve kıtalar arası ittifak ve takviye görevleri de dahil, dış güvenlik ve stratejik hedeflere yönlendirilmeli, teşkilat ve donanımı bu hizmetleri yapacak şekilde düzenlenmelidir. Bu görevlerin yanında, büyük toplumsal olayların kontrolü ve tabii afetlerin zararlarının azaltılması görevlerine de hazırlıklı olmalıdır.
Jandarma Genel Komutanlığı da, İçişleri Bakanlığı bünyesinde, tamamen profesyonel hale getirilerek, terörle mücadele dahil iç güvenliğe angaje edilmelidir.
*********
Yasal mevzuatta yapılacak düzenlemeler yeterli midir?
Çin bilgini Konfüçyüs'e atfedilen bir söz var.
?Hükümdar adil ise, kanuna gerek yok,
Hükümdar adil değil ise kanunun hükmü yoktur.?
Bunun için yasalarda yapılan düzenlemeler yeterli değildir.
Kadrolar da adil olmalıdır.
Fırsatçılara fırsat vermemek için de siyasi istikrar muhafaza edilmelidir.
Milletin görevi, siyasî istikrarı gözetmek, seçtiği iradenin görevi de, kamu kurumlarında adil şahıslar istihdam etmek ve vesayete imkan veren yasaları düzenlemek olmalıdır. 06 Şubat 2010
Adnan Tanrıverdi
Emekli Tuğgeneral