Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi Milleti Böldü (27 Şubat 2010)

MİLLİ GÜVENLİK SİYASETİ BELGESİ

MİLLETİ BÖLDÜ

Bakanlar Kurulu sorumluluğunda Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğince hazırlanması gereken Son ?Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi? (MGSB), Bakanlar Kurulu tarafından 20 Mart 2006 tarihinde onaylanmıştı.

Onaylanma safhası sancılı geçmişti.

21 Haziran 2005 tarihinde toplanan Milli Güvenlik Kurulu (MGK)' na sunulan Belge, bu toplantıda görüşülemedi.

24 Ekim 2005 tarihinde toplanan MGK, hazırlanan MGSB' ni uygun bularak, Bakanlar Kuruluna tavsiye kararı aldı.

Sancılı bir süreçten sonra Bakanlar Kurulu belgeyi, sanki kerhen, 20 Mart 2006 tarihinde onayladı.

MGSB' nin imzalanması sürecindeki düşüncelerimizi, o tarihte kaleme aldığımız üç yazı ile okuyucularımla paylaşmıştım.

O zamanki düşüncelerimizde ne denli haklı olduğumuzu hatırlatmak için, Belgenin, gerek Bakanlar Kuruluna tavsiyesi safhasında ve gerekse onaylanmasının arkasından yazdığım yazılardan, bu güne ışık tutacağını değerlendirdiğim bölümleri aşağıya çıkardım.

 Yazıların tamamına ve süreçte cereyan eden olaylara da aşağıdaki linklerden ulaşmak mümkündür. i

***************

?24 Ekim 2005 tarihinde MGK?da görüşülüp, Bakanlar Kuruluna gönderilen MGSB? nin içeriği hakkında bir bilgimiz yok. Basına sızan haberlerden, aşırı sağın ve ılımlı solun bir tehdit olarak görülmediği, irtica, bölücülük ve aşırı solun ise belgede iç tehdit olarak yer aldığı anlaşılmaktadır......

İç tehdit saptaması uygulamaya nasıl yansır, önce bunu anlamaya çalışalım.

Öncelikle: ?Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi? ne uygun olarak hazırlanmış olan direktif, planlama emirleri ve planlar, üstten aşağıya doğru indikçe; bürokratik kadrolar içinde fişleme, bölünme ve ayrışma başlayacaktır. Sonra, aşırı sağcı, milliyetçi ve ılımlı solcu olarak görünenler ile İslâmî dini duyarlığı az olan ve İslam?dan başka bir inanca sahip olanlar kendilerini göstermeye başlayacaklar ve kritik görevlere bunlar getirileceklerdir. Aşırı solcu, mürteci ve bölücü damgasını yiyenler de kritik görev ve kadrolardan uzaklaştırılacaklar ve bir uydurma kulp takılarak Devletten tasfiye sürecine girecekler. Devlet çarkına bu uygulamanın getireceği zararı tahmin güç olmasa gerek. Liyakate kimse bakmayacak ve kimliğe önem verilecektir.

Bu belge Bakanlar kurulu tarafından onaylanarak yürürlüğe girerse; geçmişteki ile birlikte bir on sene daha devam edecek uygulama ile, 20 senelik bir dönemde Devlet kadrolarındaki Kamu görevlilerinin fotoğrafını bu günden çekersek karşımıza, İslâm dışı inançlara sahip, milliyetçi soldan aşırı sağa kadar uzanan bir yelpaze içerisine girebilen kişilerin hakim olduğu bir BÜROKRAT Kadrosu çıkacak demektir......

Devlet kadrolarındaki tasfiye devam ederken, en uç garnizonlara kadar ulaşan EMASYA Planları vasıtasıyla; Devletin istihbarat birimleri ve güvenlik güçleri, sorumluluk bölgelerinde, insanları fişlemeye devam etmek mecburiyetinde olacaklar. Zaten bu görevi seve seve yapacak kadrolar da oluşmuş olacak. Artık isteseniz de, bu bölme çarkının önüne geçmeniz zor olacak.

Yeni dönemde, İslâmı, yaşam tarzı olarak hayatlarına uygulayanlar ile, etnik kimliklerini öne çıkaranlar sıkıntı çekecekler; Devletten ve Devletin faaliyet alanlarından tecrit edileceklerdir. Devletin gücü, tehdit olarak değerlendirilen Milletin geniş bir kitlesi üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanılacaktır. Dış tehdide yönelmesi gereken güç ve imkânlar heba edilecektir. Özellikle Alevi-Sünni ve Türk-Kürt bölünmeleri, bu dönemde Devletin uygulamaları nedeniyle artacaktır. Vatan?ın bütünlüğü ve üniter yapı tartışılır hale gelecektir.

Yeni dönemde milliyetçi sol ile milliyetçi sağ, devlet tarafından himaye görecek ve bu yelpaze içinde yer alan siyasi partiler, iktidar yapılmaya çalışılacak, özellikle manevi değerlere sahip olan partiler tasfiye sürecini yaşayacaklardır. Muhtemelen milliyetçi sağ bir parti iktidara, milliyetçi sol bir parti de ana muhalefete getirilmeye çalışılacaktır. '08 Kasım 2005'ii


***********

?...Basından öğreniyoruz ki ?Milli Güvenlik Siyaset Belgesi? (MGSB) 24 Ekim 2005 tarihli Milli Güvenlik Kurulunda teklif edildiği şekliyle Bakanlar kurulu tarafından onaylanmış. İrtica, Bölücülük ve Aşırı sol Devlete tehditmiş.!

Geriye tehdit olmayan kaç kişi kaldı ki?....

MGSB?nin onayı: Başını TSK?nin çektiği Bürokratik Otorite ile, Siyasî Otorite arasında mevcut olan iktidar mücadelesinin; bu dönemde de Bürokratik Otorite tarafından kazanıldığının ve 28 Şubat Kararlarının uygulanmasının devam ettiğinin; Siyasî iktidar tarafından da ilanı anlamına gelmektedir......

Belgenin Onayı ile: Devletin Bürokratik Kadrolarının kapılarının, irtica ile mücadele etmeyi prensip edinen, milliyetçi soldan- aşırı sağa kadar uzanan bir yelpaze içine girebilen kişilere açılacağının (Çünkü, belgeye göre; devlete tehdit olarak görülmeyen inanç ve düşünce sahipleri sadece bunlardır.) , bunun dışında kalanların da tasfiyesinin bir güvenlik meselesi olduğunun; Devlet Bürokrasisine görev olarak verildiğinin kabulüdür.

İmzalayanların ayrıca, mevcut Siyasî İktidarın tasfiyesi için bu belge ile Bürokratik Otoriteye, meşru zemin hazırladıklarının bilincinde olup olmadıkları hususu da merak konusudur. '20 Mart 2006'?  iii

*************

Yukarıdaki değerlendirmeler, beş yıl önce yapılmış değerlendirmelerdir.

1990' lı yıllardan itibaren hazırlanan MGSB 'lerindeki iç tehdit değerlendirmeleri, bu gün Devletin tepesinden tabanına kadar, bölünmeye ve cepheleşmeye sebep olmuştur.

İç tehdit olarak gösterilen eğilimler, belgede kalması için değil, tedbir alınması için belgeye konulmaktadır.

Bu belgeler hazırlandıktan sonra, iç tehditler ve bunlara karşı alınacak tedbirler, planlara sokularak, başta TSK olmak üzere, Kamu Kurumlarının en uç unsurlarına kadar yayımlanır.

Kurumların amirlerine de iç tehditle aktif mücadele görevleri verilir.

 

İç Tehdit Değerlendirmesi, Kamu Personelinde (bürokraside) Cepheleşmeye Sebep Olmuştur;

Son belgede, İRTİCA, BÖLÜCÜLÜK VE AŞIRI SOL iç tehdit olarak gösterilirken, AŞIRI SAĞ ve IRKÇILIK tehdit olarak gösterilmemiştir.

Bunun anlamı, içinde irticai ve bölücü (kürtçü) unsur barındırmayan aşırı sağ ve ırkçılık Devletin RESMİ İDEOLOJİSİ olarak kabul edilmiştir.

Yani resmi ideoloji (seküler, kavmiyetçi, devletçi, ılımlı sol yelpaze), TSK başta olmak üzere Devletin bütün gücü ile desteklenirken, tehdit kapsamına giren ideoloji, inanç ve etnik kimlik baskı altına alınıyor demektir.

Bu baskı ve ayrışma önce kamu personelinde başlamıştır.

Tehdit görülenler tasfiye edilinceye kadar cepheleşme olmuş; tasfiye tamamlanınca da Devlet Kurumlarında, Resmi İdeoloji kadrolaşmıştır.

Resmi ideoloji, cuntacı organizasyonlar oluşturarak, tehdit olarak gösterilen ideoloji mensupları ile, hukuk dışı, gayri meşru mücadele yöntemleri uygulama gayreti içine girmiştir.

Bunun sonucunda, silahlı terör örgütü olmakla itham edilen ?Ergenekon Terör Örgütü? yargı önüne getirilmiştir.

Bu gün pek çok açık delillere rağmen, başta TSK olmak üzere, resmi ideoloji temsilcileri iddiaları kabul etmemekte ve gayri ciddi olarak nitelendirmektedir.

 

İç Tehdit Değerlendirmesi TBMM'de de zıtlaşmaya sebep olmuştur;

Resmi ideoloji, TBMM' de de hem kendisine taraftar siyasi partileri hem de tehdit kapsamında gösterilen siyasi partileri bulmuştur.

Özellikle, seçimle iktidara gelme ümidi olmayan partiler ya resmi ideolojiye sahip devlet kurumlarına sahip çıkma gayreti içine girmiş, ya da terörün gölgesinde kalmıştır.

Zıtlaşma o dereceye varmış ki, kamu kurumlarını arkasında bulan partiler, iktidar projelerinin Ülkemiz için gerekli olanlarını dahi engellemeyi vazife bilmiş, toplumsal barışın bozulmasından medet umar hale gelmişlerdir.

11. Cumhurbaşkanının seçimi engellenmiş ve Cumhurbaşkanlığı seçimi krize dönüştürülmüştür.

Ergenekon Soruşturması ile yargı tarafından ortaya dökülen delilleri yeterli bulmayarak, Örgütün avukatlığına soyunan partilerle, davanın yargıda sonuçlanması için gayret eden iktidar partisi arasında cepheleşme oluşmuştur.

Temel hak ve özgürlüklerin, hakkaniyetle kullanılması önündeki engellerin kaldırılmasında bile zıtlaşma yaşanmıştır.

İç barışın sağlanması için, etnik kimliğe ve dini hayata sağlanması gereken serbestî dahi siyasi bölünmeye sebep olmuştur.

TBMM resmi ideoloji ve karşıtları şeklinde bölünmüştür.

Çünkü, MGSB de dindarlık ve etnik kimlik iç tehdit olarak gösterilmiştir.

 

İç Tehdit Değerlendirmesi Milleti de Cephelere Bölmüştür;

Kamuda başlayan kutuplaşma, tasfiye getirmiş, Milletin önünde cereyan eden tasfiye de, sokaktaki vatandaşı kamplara bölerken, aile ve akrabalar arasında bile kopmalara sebep olmuştur.

Bir taraftan bölücü olarak nitelendirilen Kürt Vatandaşlarımız devlete küstürülürken, diğer taraftan da dindar insanların devletten soğuması için azami gayret gösterilmiştir.

Dini simge taşıyan vatandaşlarımızın, eğitim kurumlarına, Üniversitelere ve bir kısım kamu kurumlarına girişleri yasaklanmıştır.

İnsanların, televizyonları, gazeteleri, alış veriş yerleri, hatta mekanları bile ayrılır hale gelmiştir.

 

Bu ayrışma hayra alamet değildir.

Tek sebebi, 28 Şubat 1997 sürecinde Silahlı Kuvvetler tarafından başlatılan, Milletin bir bölümünü diğer bölümüne karşı tehdit olarak gösteren devlet politikasıdır.

Bu politika, MGSB' ne birinci derece iç tehdit olarak İRTİCANIN, ikinci öncelikli iç tehdit olarak da BÖLÜCÜLÜĞÜN yerleştirilmesi ile başlamıştır.

 

Devlette kadrolaşmanın, Millette kutuplaşmanın ve darbelere dayanak yapılmasının önüne geçmenin en önemli şartı, MGSB' den iç tehdit değerlendirmesinin kaldırılmasıdır.

Bir fiil ceza kanunlarında suç kabul ediliyorsa, bu fiilleri işleyenler tasnif edilip devletin en üst güvenlik belgesinde tehdit olarak gösterilmese de, güvenlik güçleri, failleri tespit ederek yargıya teslim etmek durumundadır.

Darbecilik iç tehdit olarak gösterilmediği halde, bu gün yargı önünde hesap verilebiliyorsa, ceza kanunlarında tanımlanan diğer suçların failleri de yargı önüne getirilebilir.

İç barışın sağlanması için; ön yargı ile, suç olmayan fiillerinden dolayı Milleti kamplara ayırmaya sebep olacak iç tehdit değerlendirmelerinden vazgeçilmelidir.

MGSB, 2010 yılında yeniden hazırlanacaktır.

Milletin bir kısmının hassasiyetleri, tehdit olarak değerlendirilerek, bölücü 28 Şubat zihniyetinin değirmenine su taşınmamalıdır.

Geçmişteki hatalar tekrar edilmemelidir. 27 Şubat 2010

Adnan Tanrıverdi

Emekli Tuğgeneral

 

Paylaşmak ister miydiniz?

Submit to DeliciousSubmit to DiggSubmit to FacebookSubmit to Google BookmarksSubmit to StumbleuponSubmit to TechnoratiSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn